Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal
Yediğiniz-içtiğiniz hiçbir şeyin, sevdiklerinizden gelen bir çiçeğin hatta ve hatta küçük bebeğinizin eşi benzeri olmayan kokusunu içinize çekemediğinizi düşünün! Buna bir de kokusunu bilmediğiniz için tadını alamadığınız yiyecekleri ekleyin. Belki farkında değilsiniz ama toplumun yüzde 20’si bu sorunla karşı karşıya. Birçok kişi de bununla yaşasa da ne olduğunun farkında değil. Oysa koku ile tat duyuları, insanoğlunun kimyasal algı sisteminin bir parçası ve dış dünyayı bunlarla algılıyor. Nasıl mı? Yanıtı, Acıbadem Taksim Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Aytuğ Altundağ veriyor: “Acı, zehirli gıdaları tanımaya yardım ederken; tatlılar da şeker kontrolünü sağlayıp, karbonhidrat alımını dengeliyor. Ekşi ve tuzlular ise aminoasit ile mineral dengesini ayarlamayı sağlıyor. Aynı şekilde koku duyusu da çevresel tehditleri fark edip, beslenmeyi düzenlemeye yardımcı oluyor. Lezzet denilen kavram da koku ve tadın birleşmesiyle ortaya çıkıyor. Dolayısıyla koku duygusunu kaybeden bir insanın, tat duyusu olmasa bile lezzet algısı bozuluyor. Anne karnında dokunmanın ardından gelişen ilk duyular koku ve tat oluyor. Görme ve işitme duyuları, daha sonra gelişiyor. Öte yandan amniyon sıvısıyla, daha embriyo dönemindeyken annenin yediği gıdaların içindeki kimyasalların oranı bebeğin damak tadını şekillendiriyor. O yüzden anne hamileyken brokoli ve benzeri yiyecekler tüketirse, çocuğun damak tadı daha fazla gelişebiliyor. Aksi halde sebze ve benzeri gıdalara alışma süreci zor oluyor.”
Nörolojik hastalıkların ön bulgusu olabiliyor.
İnsanın yaşamı için böylesine önemli olmasına rağmen, yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, insanlar vazgeçebileceği duyular sorulduğunda koku veya tat diye cevap veriyor. Ancak bunların kıymeti kaybedilince ortaya çıkıyor. Bazı kişiler doğuştan koku alma sorunuyla dünyaya gelebildiği gibi bu yetiyi sonradan da kaybedebiliyor. Doğuştan koku alma bozukluğu önem taşıyor çünkü bu sorunun görüldüğü birçok hastada kısırlığa rastlanıyor. Bir başka türü ise spesifik anozmi olarak tanımlanıyor. Bunun yeni bir kavram olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Altundağ, “Söz konusu tabloda hasta ya tek bir kokuyu ya da bazı kokuları alamıyor. Normal popülasyona 2000’e yakın koku verildiğinde de çoğu kişinin bir kokuyu algılayamadığı ortaya çıkıyor. Bu noktada ilginç olan, koku duyusunun yakın ilişkili olduğu kavramlardan biri olan hafıza! Özellikle nöron dejenerasyonu, beyinde harabiyet, Alzheimer ve Parkinson’un erken döneminde ön tanı olarak koku duyusunda azalma gündeme geliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan fıstık ezmesi testi de bu açıdan önem taşıyor. Uzmanlar, ileri yaştaki kişilere fıstık ezmesinin kokusunu almak için burnunuza çok fazla yaklaştırmaya başladığınızda, nöroloji ya da KBB uzmanına görünün önerisinde bulunuyor” diyor.
Tedavi koku antrenmanı öne çıkabiliyor
Koku alma bozukluğunun tedavisinde teknolojik gelişmeler büyük ivme yaratıyor. Ameliyat olması gereken hastalarda mutlaka burnun havalanmasını sağlamak ve koku moleküllerinin koku hücrelerine yaklaştırılması gerekiyor. Aksi halde sonuç alınamıyor. Bu noktada hastaya burun havalanma bozukluğuna yol açan durumları gidermek için lazerle burun eti küçültmesi, balon sinüplasti yöntemiyle sinüsleri havalandırma veya deviasyon ameliyatı yapılabildiğini söyleyen Doç. Dr. Altundağ, “Devamında ilaçla müdahale yapılması gerekiyor. Tüm bunlara karşın kişinin koku alma bozukluğu devam ediyorsa, koku antrenmanı ve koklama egzersizleri yapılması büyük önem taşıyor. Egzersizle koku soğancığı ve beyindeki koku merkezi aktif hale geliyor. Özellikle viral enfeksiyon sonrası koku duyusunu yitirmiş pek çok insanda bu duyu geri gelebiliyor” diyor.
Kullanılan ilaçlar tat alma kaybına yol açabiliyor
Tat alma bozukluğu da farklı nedenlerden kaynaklanabiliyor. Ağızdaki tükürük salgısı, tat almada büyük önem taşıyor. Kemoterapi ya da radyoterapi alan hastalarda ortaya çıkan ağız kuruluğunun ardından tat alma bozukluğu görülüyor. Mide bulantısının da eşlik ettiği bu tabloda hasta yemekten keyif alamadığı gibi, kilo vermeye de başlıyor. Bu duyu kaybının özellikle dil kanserinin erken tanısında büyük önem taşıdığını söyleyen Doç. Dr. Altundağ, böyle bir durumda mutlaka tat testi yapılması gerektiğine dikkat çekiyor: “Kullanılan ilaçlara bağlı olarak da tat alma bozukluğu yaşanabiliyor. Özellikle mantar ilaçları uzun süren tat alma bozukluğuna yol açabiliyor. Bu grupta bazı tatları alıp, bazılarını alamamaya da rastlanabiliyor. Kişi sadece tatlı tadını alamıyorsa, bu akciğer kanseri ve göğüs bölgesinin ön kısmında (timusta) yer alan bir tümörün erken dönem habercisi olabiliyor. Böyle bir tabloda sadece dilin değil, tüm vücut metabolizmasının incelenmesi gerekiyor.”
Grip sonrası geçmeyen koku kaybına dikkat!
Birçok kişi yaşamı boyunca çeşitli nedenlerle koku, dolayısıyla tat kaybı yaşayabiliyor. Bunda grip ve soğuk algınlığı gibi viral enfeksiyonlar büyük önem taşıyor. Bu rahatsızlıkların ardından koku soğancığında, koku merkezinde ve koku hücrelerinde hasar oluşmasına bağlı olarak koklama duyusunda görülen azalma ya da tam kayba “ani koku kaybı” adı veriliyor. Çünkü virüs, koku hücrelerinin olduğu bölgeden ve kafa tabanı deliklerinden geçerek koku soğancığına gidiyor. Diğer tüm duyularda kokunun algılanması için beyinde önce talamusa uğrarken, koku soğancığına giderek ilk olarak burada işleniyor. Fakat virüsün bu bölgeyi bozması ve erken dönemde hızlıca tedaviye başlanmaması, iyileşme döneminde kokuların farklı algılanması ile burunda sürekli kötü koku hissi gibi sorunlara yol açıyor. Uzmanlar, grip enfeksiyonunu takip eden beş-yedi günün ardından burundaki tıkanıklık geçmesine rağmen koku duyusunda eksiklik olduğunun anlaşılması halinde mutlaka koku testi yaptırılması gerektiğinin altını çiziyor.
* Formsante dergisinden alınmıştır.