Yaşlanmayı geri çevirmek mümkün mü?

Yaşlanmanın, geri çevrilmesi mümkün yeni bir biyolojik nedenini ortaya çıkaran bilim adamları, yaşlı farelere genç farelerin biyolojik özelliklerini kazandırmayı başardı.

ABD ve Avustralya’daki üniversite ve kurumların yürüttüğü ortak bilimsel çalışma, insan hayatındaki 60 yıla denk gelen 2 yaşındaki farelere, insan yaşamındaki 20 yıla denk gelen 6 aylık bir farenin biyolojik özelliklerini kazandırdı.

Yeni yöntemle yaşlanma süreci geri çevrilen farelerden alınan dokuları, insülin direnci, enflamasyon ve kas kaybı gibi yaşlanmanın başlıca belirtilerini baz alarak değerlendiren araştırmacılar bu dokuların genç farelerinkine benzediğini ortaya koydu.

ABD’deki Harvard Tıp Okulu, devlete bağlı bir kuruluş olan Ulusal Yaşlanma Sorunu Enstitüsü ve Avustralya’daki New South Wales Üniversitesi’nin ortak çalışması sonucu gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları “Cell” adlı bilimsel dergide yayımlandı.

Söz konusu buluş, bilim adamlarının yaşlanmaya yol açan esas bilimsel mekanizmayı ortaya çıkarmaya yönelik yaptıkları bilimsel çalışmalar sırasında yapıldı. Hücre içindeki nükleus ve mitokondri adı verilen bölgeler arasındaki iletişimin kopmasının yaşlanmayı hızlandırdığını belirten araştırmacılar, insan vücudunda doğal olarak üretilen bir molekülü vermek suretiyle, fare hücrelerindeki nükleus ile mitokondri bölümleri arasında iletişimin yeniden kurulduğunu ve böylece yaşlı farenin gençleşmesinin sağlandığını ifade etti.

Hücrenin esas biyolojik işlevlerini yerine getirmesi için kimyasal enerji üreten mitokondriler, hücrenin “dinamosu” olarak da adlandırılıyor. Hücreler içinde yer alan, kendi küçük genomlarını barındıran, müstakil bölümleri oluşturan mitokondrilerin yaşlanmada oynadığı rol uzun bir süreden beri biliniyordu.

NAD maddesinin yaşlanmadaki rolü keşfedildi

Harvard Üniversitesi’nden Profesör David Sinclair başkanlığında yürütülen araştırma sırasında, doktora sonrası öğrencisi Ana Gomes’in, sirtuinler grubudan SIRT1 adı verilen bir genin yaşlanma üzerindeki etkisi üzerine yaptığı çalışmadan yola çıkan araştırmacılar, hücre içinde yeralan önemli bir koenzim olan “nikotinamid adenin dinükleotid” (NAD) adlı kimyasal maddenin yaşlanma süreci üzerinde oynadığı rolü ortaya çıkardı. 

Bilim adamları, daha önceki araştırmalarda yaşlanmayı önlemede önemli rolü olduğu düşünülen SIRT1 geninin, hipoksiya indüklenebilir faktör-1 (HIF-1) adlı, hücre içinde her yere müdahale eden bir molekülün, hücrenin nükleeer genomu ve mitokondrial genomu bölgeleri arasındaki iletişimi engellemesine mani olan bir çeşit koruma görevlisi işlevi gördüğünü ortaya koydu.

Yaşlandıkça, henüz bilinmeyen bir nedene bağlı olarak NAD maddesinin azaldığını bulan araştırmacılar, yeterli NAD maddesinin olmadığı durumlarda SIRT1 geninin HIF-1 mokekülleri üzerindeki şeritleri tutma yeteneğini kaybettiğini belirledi. Bunun sonucu olarak HIF-1 seviyeleri artıyor ve bu molekül genomlar arasındaki diğer zamanlarda pürüzsüz olan iletişime zarar vermeye başlıyor. Araştırmacılar, zaman içinde zayıflayan bu iletişimin hücrenin enerji yapma yeteneğini azalttığını ve bunun sonucu olarak hücrede yaşlanma ve hastalık

belirtilerinin görünür hale geldiğini keşfetti.

Ana Gomes, çalışmaları sırasında hücreleri NAD’a dönüştüren bir endojen bileşiği vermek suretiyle, hücre bölümleri arasındaki kopuk iletişim ağlarının tamir edilebildiğini gösterdi. Bu işlemin aynı zamanda hücre bölümleri arasındaki iletişimin ve mitokondrial işlevin hızla eski haline gelmesini sağladığını bulan Gomes, sözkonusu bileşiğin, hücrede aşırı mutasyon birikmesi ortaya çıkmadan önce, bir kaç gün içinde verilmesi durumunda yaşlanma sürecinin bazı yönlerinin tersine çevrilebileceğini ortaya koydu.

(AA)

Başa dön tuşu