Boks/Kick Boks
“Hayat karşısında daha dayanıklı ve güvenli hissettirebiliyor”
Bujin Fight Club’ın kurucusu Burak Uğur, dövüş sporlarına altı yaşında başlamış. Kick boks ve boks dersleri ile daha sakin, etrafını daha iyi algılayabilen bir zihin yapısına kavuşmanın mümkün olduğunu söylüyor.
Dövüş sporlarına ilgi neden bu kadar fazla?
Dünyada çok uzun zamandır popülerliğini devam ettiriyor dövüş sporları. Aslında buna popülerlik değil, spora karşı duyulan ilgi ve gösterilen önem dersek daha doğru olur. Ülkemizde ise 1980’den beri kickboxing yapılıyor. Boks ise 1960’lara kadar uzanır. Son beş yılda dünyadaki spor branşları ve akımlarının daha çok takip edilmesi, birçok ünlü ismin form tutmak için dövüş sporlarını tercih etmesi, ülkemizde de etki yaratarak tercih sebebi oldu. Tabii bunun yanı sıra dövüş sporları çalışmak, son derece keyifli ve etkili sonuçlar veriyor.
Vücuda ruhsal ve fiziki etkileri neler?
Kickboxing antrenmanında diğer sporlara göre çok daha fazla kalori harcıyorsunuz. Bir şeyler öğrenerek vücudunuzu iyi bir forma sokabiliyorsunuz. Örnek vermek gerekirse ‘Son Şans’ filminin başrol oyuncusu Jake Gyllenhaal, altı ay boyunca boks antrenmanı yaparak çok iyi bir forma sahip oldu. Dünyada neredeyse bütün Victoria’s Secret modelleri boks ve kick boks yapıyor. Fiziksel gelişimin yanı sıra ruhsal gelişim ve aldığınız haz, kendinize olan güvenin artmasında öne çıkan unsurlar. Kendine güven derken tabii ki daha saldırgan olmanızdan bahsetmiyorum. Daha sakin, etrafını daha iyi algılayabilen bir zihin yapısına kavuşuyorsunuz. Antrenmanlarda zorlu anları mücadele ederek aşmak sizi hayat karşısında daha dayanıklı ve güvenli hissettirebiliyor. Sadece kendinizi ve zihninizi geliştirmek için de bu sporu yapabilirsiniz.
Antrenmanlar nasıl yapılıyor? Hangi ekipmanlar gerekli?
İyi ısınmalısınız. Başlangıçta vaktinizin çoğunu basit teknikleri ve pozisyonları en doğru şekilde yapmak için harcamalısınız. Boks eldiveni, bandaj, kaval kemiği koruyucusu başlarken yeterli.
Yazı: Aslıhan Sever
Özellikle son 10 yıl içinde gün geçmiyor ki; organik, doğal, spor, pilates, yoga, Karatay, protein ağırlıklı beslenme, şekersiz yaşam gibi kelimelerle karşılaşmayalım. Çünkü, ortada açık saçık bir gerçek var. Dünya kirleniyor, yaşam şartları değişiyor; hiçbir şey eskisi gibi olmadıkça yediklerimiz içtiklerimiz de aynı kalmıyor. Biz yedikçe aslında yediklerimiz de bizi içten içe yiyor… Düşene diğer tekmeyi de hareketsiz ve bol stresli yaşam vuruyor. İnsanlar bir yandan ruh sağlığını iyileştirme çabalarında; her şeyin üstesinden bu şekilde geleceğine inanıyor ama olayın bir de somut gerçekler kısmı var. Biz vücudumuza iyi davranacağız ki, o da bu yükleri kaldırabilsin. Yani her şey bir bütün! Dolayısıyla düzenli yapılan spor ve doğru şekilde beslenme, her açıdan çok önemli. Bunun farkına varan pek çok insan da, son günlerde bu konuda neler yapabileceğinin peşinde haklı olarak. Her dönemde diyet yöntemlerinde de egzersiz modellerinde de yeniliklerle karşılaşabiliyoruz. Biz de bu sıralar hangi akımlar ile sağlıklı yaşamın kapıları aralanıyor, onun peşine düştük. İşi uzmanlarından öğrendik.
ÇİĞ BESLENME
“Vücudumuza yapabileceğimiz en büyük iyilik”
Çiğ beslenme’ veya ‘canlı yaşayan gıdalarla beslenme’ olarak bilinen raw food, son birkaç yıldır gündemimizden düşmüyor. The LifeCo Wellbeing Program Direktörü Mirey Yuhay, raw beslenmenin modern yaşamın günlük temposu içerisinde çok kolay olmadığını, bu nedenle yüzde 80 çiğ, yüzde 20 pişmiş oranında bir denge sağlanabileceğini söylüyor.
Canlı beslenme şeklini nasıl uygulayabiliriz?
Canlı beslenmenin en basit açıklaması, pişmemiş besinlerle beslenmektir. Genel olarak, yediklerinizin yüzde 75’inin sebze, meyve, filiz, deniz yosunları, kavrulmamış fındık, badem gibi yağlı tohumlar; geri kalanında ise tahıllar, kuru baklagiller gibi kaliteli bitkisel proteinler öneriliyor. Bazı gıdalar dehidratörlerde 40-45 derecenin üzerine çıkmadan kurutularak pişiriliyor. Tohumların ve kuruyemişlerin yemeden önce altı ya da 12 saat suda bekletilmesi enzimlerinin canlı kalmasına sebep oluyor. Bu sistemde hangi besinin kaç kalori olduğu değil, ne kadar besin öğesi içerdiği önemli. Çünkü 45 derecenin altında ısıya maruz kalan yiyecekler yüksek besin öğesi içeriyor. Vücuda girdiğinde canlı kalan vitaminler, mineraller, antioksidan ve enzimler enerji oranımızı ve bağışıklığımızı yüksek seviyede tutuyor. Böylece raw mutfağın yaşayan gıdalarıyla ve alkali oranı yüksek şekilde beslenmek, vücudumuza yapabileceğimiz en büyük iyilik ve yardım olarak ortaya çıkıyor.
Son dönemlerde neden bu kadar tercih edilmeye başlandı?
Raw mutfağın kaynağına baktığımızda, sağlık faydaları üzerine kurulu bir içgörüden çıktığını söyleyebiliriz. Kaliforniya’dan çıkan bu akım sayesinde sağlıklı kilosuna ulaşan, direnç kazanan, daha genç görünen ve daha iyi hisseden insanlar raw mutfağı sahiplendi. Bugün dünyada birçok beslenme uzmanı ve doktor, bu sistemin kanserden korunmaya dek uzanan faydalarını savunuyor. Türkiye de bunun farkına vardı ve ilk raw food restoran Tünel’de, 2007 yılında SAF markası ile açıldı.
Neden besinleri çiğ olarak tüketmeliyiz?
Yaşayan gıdalar, canlı enzimler içerir. Canlı enzimler, vücudumuzda yiyeceklerin sindirimini kolaylaştırır. Enzim üretmeye ihtiyaç duymayan ve besinleri sindirmek için daha az yorulan vücudumuz ise daha fazla enerjiye sahip olur ve daha geç yaşlanır.
Raw food protein kaybına neden oluyor mu?
Raw beslenerek, sadece farklı yapı ve kalitede protein alırsınız. Üstelik bu protein türü, hayvansal protein gibi sindirim sisteminizi zorlamaz ve asidik artık bırakmaz. Raw beslenmede protein kaynakları öncelikle filizler ve yemişlerdir. Özellikle baklagiller (maş fasulyesi, mercimek, nohut) filizlendiğinde içindeki protein oranı 10 kat artar. Ayrıca badem, ceviz gibi yemişlerde de protein bulunur.
Spor yapan insanlar için raw food faydalı bir beslenme şekli mi?
Elbette; raw-vegan beslenen triatlon atletleri bulunuyor. Örneğin, Brendan Brazier, raw-vegan beslenme stilini benimsemiş bir atlet. Kendisinin felsefesine göre vücudun kazanacağı net enerji, sindirime harcanacak az enerji ve vücuda alınacak yüksek besin öğesi içeriklerine bağlı ve bu raw-vegan beslenme ile rahatlıkla karşılanır.
Yüzde yüz çiğ beslenme zararlı değil mi? Nasıl desteklenmeli?
Çiğ beslenmenin herhangi bir zararı olmamakla birlikte, çok çeşitli faydaları bulunuyor. Ancak modern yaşamın günlük temposu içerisinde bu mutfağı uygulayarak beslenmek çok kolay olmayabilir. Bu nedenle, yüzde 80 çiğ yüzde 20 pişmiş oranında bir denge sağlanabilir.
Etkilerini ne kadar sürede görebiliriz?
Herkesin çiğ beslenme şeklini en az bir hafta süre ile deneyip kendilerini nasıl hissedeceklerini gözlemlemeleri gerekiyor. İlk günlerde sindirim sisteminin bu yeniliğe alışması adına bir farklılık hissedebilirsiniz. Ancak bir haftadan sonra, vücudunuzdaki şişlik ve ödemin hemen indiğini, kilo kaybının sağlandığını, cildinizin sanki zımparalanmışçasına parladığını, enerjinizin arttığını, tuvalete çıkış düzeninizin oturduğunu, vücudunuzun sıkılaştığını, selülitlerinizin ve hatta varsa ağrılarınızın azaldığını hayretle deneyimleyeceksiniz.
SIVI BESLENME
“Yoğun şehir hayatında kendine iyi bakmak isteyen herkes için ideal bir alternatif” “Yeni soft drınk, taze sebze suları, yeşil içecekler” Sıvı beslenme şekline yardımcı olan bir diğer yöntem de yeşil içecekler. Blended markası altında herkesin evine, ofisine yeşil içecekler yani sağlık yollayan Esra Kalender, öğün yerine geçen içecekleri yerel üreticilerden titizlikle seçtiklerini ve yeşillikleri meyvelerle karıştırıp yeşil içecekler hazırladıklarını söylüyor. Bu sayede ıspanağın suyunu değil, kendisini içiyorsunuz!
Düzenli olarak yeşil içeceklerle beslenmenin vücuda ne gibi faydaları var?
Her gün düzenli olarak yeşil içecek içmek, hem vücuda kaliteli yakıt sağlamak hem de atıkları sistemin dışına çıkartmak için iyi bir yol. Düzenli olarak tüketmek hücrelere oksijen taşımaya, sindirim sisteminin düzenli çalışmasına ve vücudun alkali değerini yükseltip hastalık oluşumuna karşı direnci artırmasına yardımcı oluyor.
Dünyada detoks içecekleri tüketimi hangi boyutta?
Dünyada da detoks içecekleri son birkaç yıldır gündemde… Yurt dışında tam gün detokstan çok, her güne yayılmış, sağlıklı, yeşil içecekler tüketme durumu daha yaygın gibi. İnsanlar güne evlerinde kendi yaptıkları yeşil içeceklerle başlıyor ya da hemen her köşede bulunabilen sağlıklı yeme içme dükkanlarından kahve alır gibi alıp yollarına devam ediyorlar. Pek çok restoranın, kafenin mönüsünde artık yeşil içecekler görebiliyorsunuz. Yeni soft drink, taze sebze suları, yeşil içecekler diyebiliriz.
KOŞU
“İlk koşular zorlayacak, sakın pes etmeyin”
Koşu, şu sıralar altın çağını yaşıyor. Sağlıklı olmak, kilo vermek ve sosyalleşmek açısından özellikle tercih ediliyor. 11 yıldır Yıldızlar 400 metre Türkiye rekorunun sahibi olan ve birçok Avrupa ve Türkiye birinciliği bulunan Zeynep Aydemir ise, koşunun sadece bir spor değil, aynı zamanda hayat kalitesini yükselten bir aktivite olduğunu söylüyor.
Ne kadar süredir ve ne sıklıkla koşuyorsunuz?
Dokuz yaşından 22 yaşına kadar profesyonel olarak atletizm ile uğraştım. Aktif sporu bıraktıktan sonra haftanın 4-5 gününü koşarak geçiriyorum. Genel resme bakarsak 20 yıldır hem atlet hem de antrenör olarak koşunun içerisinde yer alıyorum.
Koşu için nasıl bir program izlenmeli?
Koşuya başlamaya karar vermek yolun yarısını katetmek demek. Diğer yarısı için başlangıç biraz zorlayıcı olsa da üzerine gittikçe koşu, en iyi arkadaşlarınızdan biri olabilir. Kendinize başlangıç için gerçekçi bir hedef koyarak bir program oluşturmalısınız. Burada önemli olan özellikle başlangıç seviyesinde bedeninizi dinleyerek kendinize çok yüklenmeden performansınızı zamanla geliştirmeye çalışmanız. Bu yüzden antrenmanların şiddeti, sıklığı, kapsamı ve süresinin sistematiği çok önemli.
Yeni başlayan bir insan hemen koşu antrenmanına katılabilir mi?
Koşu konusunda tecrübesi olmayan kişilerin bir uzman eşliğinde koşmaya başlaması en doğrusu. Bu noktada benim de koçlarından biri olduğum Nike+Run Club’ın programlarını önerebilirim. Nike+Run Club’ın koşuya yeni başlamış hatta ilk koşusu olan kişiler için biçilmiş kaftan olan ‘İlk 3K’ (Ready Set Go) koşumuza katılabilirler. Bu koşu, yeni başlayanlar veya spora uzun süre ara vermiş kişiler için çok uygun. ‘İlk 3K’ programında, birkaç koşu temposu bulunduğundan koşacak kişinin kendi seviyesine göre bir grup seçmesi mümkün. ‘İlk 3K’ koşusundaki amacımız gelen kişilere temel teknikleri öğretmek ve baştan sona mükemmel bir koşu tecrübesi yaşatarak bu sporu sevmelerini sağlamak.
Koşunun hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
Kendimi bildim bileli koşuyorum diyebilirim. Bir atlet olarak tarifi mümkün olmayan deneyimler ve duygular yaşadım. 11 yıldır Yıldızlar 400 metre Türkiye rekorunun sahibiyim. Birçok Avrupa ve Türkiye birinciliklerim var ve tabii ki milli takımda yarışma şerefine çok kez sahip oldum. Bunu profesyonel bir atlet olarak değil,koşuyu hayat tarzı haline getirmiş bir birey olarak söyleyecek olursam ilk aklıma gelen hayat kalitesi. Hayatı yaşayışınız, enerjiniz, görüntünüz, psikolojiniz ve tabii ki sağlığınız koşuyla iyi bir arkadaş olduğunuz sürece sizi hep mutlu eder.
Koşmak için yanında bulundurulması gereken ekipmanlar neler?
Her şeyden önce uygun bir ayakkabı seçmek en önemlisi. Ayağınızın nasıl bir desteğe ihtiyaç duyacağı, hangi şartlarda koşacağınıza bağlı ve ideali bir uzmanla birlikte ayağınızın analizinden çıkan sonuca uygun olarak bir koşu ayakkabısı almak. Yine koşarken sizi rahat ettirecek ve performansınıza destek sunacak teri içinde hapsetmeyen Dri-FIT giysiler önemli. Koşarken telefon aracılığıyla koşunuzun analizini çıkartmak artık herkes tarafından bilinen bir uygulama. Telefonunuzu taşıyabilmeniz için bir kol bandı ve eğer uzun süre veya uzun mesafeler koşuyorsanız su şişeli bel çantaları da size yardımcı olacak.
Kaçıncı antrenmandan sonra koşuda gelişme gösterilebilir?
Kişinin kapasitesine göre antrenmanlardan alınan verim farklılık gösterebiliyor. Metabolizma hızı, önceden bir sporla uğraşmış olmak gibi… Koşuya yeni başladığınızı varsayarsak haftada 2-3 kez yapılan koşularla, üç veya altı haftaya ulaştığınızda dayanıklılığınızın arttığını ve koşulara adaptasyon sağladığınızı fark edeceksiniz. İlk koşular zorlayacak ama devam ettiğiniz takdirde o duvarın kırıldığını göreceksiniz.
Koşunun psikolojiye olan etkileri neler?
Koşmaya başlama sebepleri genelde daha sağlıklı olmak, kilo vermek veya sosyalleşmek. Zamanla koşuyu hayatınızın bir parçası haline getirdiğinizde bir gün sadece stresli olduğunuz için bile kendinizi koşuya çıkmış bulabilirsiniz.