Omurgada ve özellikle boyun (servikal) bölümünde yaşanan sorunlar, anksiyete bozukluğuna, panik atak ve depresyona sebep oluyor.
Vücuttaki biyo-mekanik ve biyo-kimyasal bozulmanın, bağışıklık sistemini etkilediği ve stres yükü artan bedenin sinir sistemi üzerindeki etkisiyle, psikolojik sorunlar gelişebildiği belirtiliyor.
Kombine Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarıyla birçok hastalığın tedavisinde olumlu sonuçlar aldıklarını kaydeden Uzm. Dr. Kamil Teker, depresyon, panik atak, anksiyete bozukluğu gibi birçok psikolojik hastalığında omurga kaynaklı olabildiğini söyledi. Uzm. Dr. Kamil Teker; “Depresyon çökmek, çöküntü durumunu ifade etmektedir. Majör depresif bozukluk, Majör depresyon veya Klinik depresyon, kişinin sosyal işlevlerini ve günlük yaşama dair etkinliklerini bozacak dereceye ulaşmış üzüntü, melankoli veya keder durumudur.
Kişinin ilişki ve etkinliklerini etkilemeyen, üzgün olma durumu ve kişinin moralinin bozukluğu, çoğu zaman depresyon olarak anılır. Fakat klinik depresyon tıbbi bir teşhistir ve günlük kullanımdaki depresif olma durumundan çok daha farklıdır. Depresif kişi kendisini yorgun, üzgün, tembel, sinirli, motivasyonsuz ve apatik hissedebilir. Hastalık esnasında kişide ruhsal açıdan, ani sinir bozuklukları, deporsanalize olma, aşırı kaygı ve korku, özsaygı yitimi görülür.
Fiziksel etkileri ruhsal semptomlara bağlı olarak, aşırı kilo kaybı, sinirsel mide bozuklukları, kusma, aşırı terlemedir. Depresyon, hayattan zevk kaybı, ilgi azalması, konsantrasyon bozukluğu, dikkatte azalma ve buna bağlı unutkanlık, kararsızlık, değersizlik hissi, suçluluk hissetme, karamsarlık gibi bilişsel belirtilerin yanında uykuda artış ya da azalma -ki bu durum daha çok uykuya dalmakta güçlük ve her zamanki uyanma saatinden 1-2 saat erken uyanma ile kendini gösterir- iştahta azalma ya da artış, enerji azlığı, yorgunluk, cinsel istekte azalma olarak kendini gösterir.
Bu duyguların yanı sıra, bazı depresyon hastaları huzursuzluk, endişe ve kaygı hislerinden de şikayet ederler. Bazen de çabuk rahatsız olma ve sinirlenme gibi duygusal değişikler gözlenebilir. Ancak bu belirtiler çok sık tekrarlamamak, derin olmamak ve uzun sürmemek koşulu ile her insanda, her canlıda dönem dönem görülebilir.
Depresyonun, hastalık olarak kabul edilebilmesi için belirtilerin kişide en az 2 hafta görülüp kişinin işlevselliğini bozması gerekmektedir” dedi.
“Depresyon Sadece Beynin kendi sorunundan kaynaklanan bir fonksiyon bozukluğu değildir”
Kombine Tamamlayıcı Tıp Uzmanı Dr. Kamil Teker; hastalık tablosunda depresyonun tek başına var olmadığını, bunun yanında anksiyete bozukluğu panik bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk vb. klinik tablolarla beraber görüldüğünü söyledi.
Depresyonun sadece beyni ilgilendiren bir fonksiyon bozukluğu olmadığını, omurga kaynaklı sorunların psikolojik yansımaları olduğunu söyleyerek şöyle konuştu: “ Depresyon, panik bozukluk, anksiyete bozukluğu gibi farklı isimler altında tanımlanan tablo beyin işlevlerindeki arızalar olarak geliştiği gibi omurga kaynaklı kronik stres nedeniyle de gelişebilmektedir. Özellikle de servikal (boyun) alanda gelişen yapısal bozulmalar nedeniyle oluşur. Kronik stresin etkisiyle beyin işlevlerinde arızalar gelişir. Vücuttaki biyo -mekanik ve biyo-kimyasal bozulmanın mutlak sonucu olarak gelişen kronik stres immün, nöro-endokrin ve nöro-kimyasal işlevleri olumsuz etkiler. Doğal savunma sistemi var olan sorunu bertaraf etmek için mücadelesini verir. Tüm organlar ve sistemler bu mücadeleye katılır. Özellikle otonom sinir sistemi merkezi olan beyin sapı ile merkezi sinir sistemi arasındaki iletişim aracılığı ile var olan sıkıntılı kişinin duygu durumuna ve yaşamsal aktivitelerine yansır. Vücuttaki sürekli savaş ekonomisi kişide enerji azlığı, yorgunluk, halsizlik, haz alamamak gibi klinik belirtiler olarak algılanır. Bu tablo aynı zamanda herhangi bir enfeksiyon hastalığında da dışa yansıyan hepimizin tecrübe ettiği yaşantılardır. Söz konusu sebep kısa sürede bertaraf edilirse her şey geri dönüşümlü olarak normal sınırlara iner. Ancak sorun devam ettiği ve şiddetli veya yaygın olduğu oranda bütün vücudun fizyolojisi, biyokimyası mücadele hizmet etmek için değişir. Bunun başını da otonom sinir sistemi (OSS) çeker. OSS, vücutta hormonal ve immün yanıtı organize ettiği için algıladığı tehdide karşı verdiği sürekli mücadele nedeniyle bütün organların işlevlerini etkiler ” dedi.
Uzman Dr. Kamil Teker, depresyona sebep olan omurga kaynaklı sorunların göz ardı edildiğini hatta yok sayıldığını belirterek şöyle konuştu: “Depresyonun bir sebebi olan omurga rahatsızlıkları, tedavi edilmediği sürece depresyon tablosu ilaçlar ile maskeleniyor, örtbas ediliyor. Ancak klinik tablo doğru müdahale ve doğru yöntem ile çözülmediği sürece mayalanarak çoğalıyor ve içinden çıkılmaz hale ulaşıyor.
İlaçlar da çok çeşitli. Ancak her birinin de kendine özel toksik (zararlı) etkileri var. İlaç yerinde ve bir süreliğine kullanılınca ilaç vazifesi görür. Ancak sebep ortada durdukça ilaç sorunu ortadan kaldırmaya yetmediği gibi kendisi de zarar vermeye başlamaktadır. İlaç sadece kriz dönemlerinin yardımcı aracıdır.
İlacın kriz dönemleri dışında kullanılmasını tavsiye etmiyoruz. Sebebe yönelik yaklaşım tarzı ile omurga kökenli biyo-mekanik arızalarda köken alan rahatsızlıklar için kombine tamamlayıcı tıp tekniği ile mükemmel sonuç sağlamak mümkündür. Bize başvuran hastalarda omurgadaki bozulmanın saptanması için hastanın postural ve kinezyolojik muayenesi mutlaka yapıyoruz. Omurga muayenesi elle yapıldıktan sonra görüntüleme araçları ile grafi, MR gibi olayın boyutu ve ağırlığını saptıyoruz. Sebebe yönelik yaklaşımı esas alıyoruz.
Bunun için manuel terapi yöntemleri ile omurga ve ekstremitelerdeki eklem hareket açıklıkları restore edilmektedir. Egzersizlerle kasların ve ligamentlerin uzunlukları ve kuvvetleri geliştirilmektedir. Buna ek olarak yenileyici enjeksiyon terapisi ile kireçlenmiş ve sertleşmiş yumuşak doku elemanlarının (kas, deri, ligament, fasya vb.) esnek ve dayanıklı seviyeye gelmeleri için tekrarlayan kürler halinde enjeksiyonlar uygulanır. Manuel fizyoterapi uygulamalarının yanı sıra; manuel terapi teknikleri ve enjeksiyon uygulamalarından oluşan Kombine Tamamlayıcı Tıp tekniği uyguladık ve iyi sonuçlar aldık.
Kendi tecrübelerimizden bahsedersek omurgada dejenerasyonu bulunan (boyun düzleşmesi, kireçlenme, fıtıklaşma vb.) hastaların, kafa-boyun bileşkesindeki sorunlarının çözümlenmesiyle depresyon, uyku bozukluğu, anksiyete bozukluğu, panik atak gibi sorunlarının gerilediğine şahit olduk.”
Kombine Tamamlayıcı Tıp Tekniği adını verdiğimiz terapi yaklaşımı; manuel terapi teknikleri (kayropraktik, osteopati, kas enerji tekniği, kinezyoloji, konnektif doku masajı, posturuloji) yenileyici enjeksiyon terapileri (proloterapi, nöroproloterapi, ozon tedavi, iplikatör terapi ve trombositten zengin plazma(PRP) ve konsantre büyüme faktörleri (CGF) uygulamaları, kök hücre terapisi, immün toksikoloji ve detox) tedavilerini içerir.