Hareket kabiliyetini azaltan, ağrıya neden olan, kimi zaman kişiyi sosyal hayattan uzaklaştıran ortopedik rahatsızlıklar, bugün geçmişe oranla daha etkin tedavi edilebiliyor. Önceliğin konservatif
yöntemlere verildiği tedavi protokolünde gerekli durumlarda cerrahi devreye
giriyor. Ancak bilimsel gelişmelerin ışığında daha farklı yöntemler de
uygulanabiliyor. Diz kıkırdaklarından kemik-eklem
rahatsızlıklarına dek farklı sorunlarda uygulanan tedavi yöntemlerini Memorial
Sağlık Grubu’nun deneyimli ortopedi ve travmatoloji uzmanlarından
öğrendik…
Son seçenek olarak cerrahi uygulanıyor
Sağlıklı bir diz, insan hayatı için
yürümekten merdiven çıkmaya dek vücudu hareket ettirmede büyük önem
taşıyor. Ancak diz kıkırdak bölümünde ortaya çıkan sorunlar, yaşam
kalitesini hayli düşürüyor. Yaygın ve kıkırdağın tam kat kalınlığını
içine alan sorunlarda diğer tedavi seçenekleri tüketildiğinde cerrahi
yöntemler öne çıkıyor. Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji
Bölüm Başkanı Prof. Dr. Z. Uğur Işıklar, bu tür rahatsızlıkların
tedavisinde kullanılan cerrahi yöntemlerin ikiye ayrıldığını belirterek,
tedavi seçenekleri hakkında bilgi verdi.
Minimal invaziv artroskopik girişimler
Artroskopik girişimler: Latince kökenli bir kelime olan
“artroskopi”, eklemin içine bakma anlamını taşıyor. Son 10 yılda ortopedik
girişimler içinde kırık tedavisinden sonra ikinci sıklıkta uygulanan bu
tedaviler, gelişen teknoloji ve artan deneyimle birlikte birçok eklem
sorununda açık cerrahinin yerini alıyor. Artroskopik tedaviler; 0,5 cm
boyutundaki küçük kesiler içinden, özel mercekler ve soğuk ışık kaynağı
olan, ince bir kalem kalınlığındaki artroskop adı verilen özel bir gereçle
yapılıyor. Bu gereç, eklem içindeki yapıları büyüterek aydınlatıyor. Özel bir kamera aracılığıyla da bu
görüntüler ekrana yansıtılıyor. Böylece eklem içi sorunlar; ciddi doku
hasarı yaratmadan, büyük kesiler yapmadan, bu yöntem için özel olarak
geliştirilmiş araçların yardımıyla tedavi edilebiliyor. Açık bir ameliyat
yöntemi olmamakla birlikte, bu konuda temel ve ileri düzey eğitim
almış bir ortopedi uzmanı, iyi ameliyathane olanakları ile anestezi uzmanı, yapılacak girişimin
başarılı olması için önem taşıyor.
Diğer artroskopik girişimler: Kıkırdak lezyonlarının tedavisinde
uygulanan farklı artroskopik girişimler de bulunuyor. Debridman ve yıkama: Bu
yöntemde, artroskop yardımıyla yaygın kıkırdak hasarı olan dizdeki serbest kıkırdak parçaları
temizleniyor. Ileri yaşta uzun süren yakınmaların varlığında ve mekanik
olarak takılma, kilitlenme, dizde boşa gitme gibi mekanik yakınmalar yoksa
sadece temizlik ve yıkama amacıyla uygulanması, yapılan bilimsel çalışmalar
ışığında doğru olmuyor.
Mikrokırık: Sınırlı bir alanda, 2 cm2’den küçük kıkırdak kaybı varlığında kemiğe açılan
deliklerden kemik iliği hücrelerinin bu alana gelerek fibröz kıkırdak
yapısında bir alan oluşturması temeline dayanıyor. Oluşan kıkırdak, eklem
kıkırdağı yapısında olmadığından 5-10 yıl içinde yakınmalar tekrar
başlayabiliyor. Mozaikplasti: Sınırlı alandaki kıkırdak kayıplarında, genç
hasta grubunda uygulanıyor. 2-3 cm2’lik, özellikle de belli bir alandaki kayıp halinde tercih ediliyor. Dizin az yük binen bölgelerinden alınan
kıkırdak, kayıp olan alana naklediliyor. Bu yöntemden, yüksek oranda başarı
elde ediliyor.
Açık cerrahi yöntemler
Diz çevresi açısal bozuklukları
genellikle diz ekleminin bir bölgesini etkiliyor. Genç, ağrılı ve tek
bölgeyi ilgilendiren kıkırdak aşınmalarında, eklem koruyucu ve düzeltici
cerrahi girişimler protez uygulamasını geciktiriyor ve bazen de gereksiz
kılıyor. Ağrının diğer yöntemlerle giderilemediği ve yaygın kıkırdak hasarı
halinde, diz protezleri hastaların yaşam kalitesini
arttırmada etkin rol oynuyor. Özel durumlar dışında, genellikle 55 yaş
üstü hastalarda tercih ediliyor. Yaygın kıkırdak kaybı varlığında, diğer
yöntemlerle ağrının geçmediği hastalarda uygulanan diz protezleri,
bozulmuş eklem yüzeylerinin çıkarılarak, metal ve plastik bir eklem yüzeyi
elde edilmesi temel prensibine dayanıyor. Sanılanın aksine tüm diz eklemi
çıkarılmıyor ama bir diş kaplaması gibi yüzeyler
değiştiriliyor. Ideal hasta seçimi, uygun malzeme, yetişmiş ve bu konuda
eğitim almış cerrahi ekip ile hastane şartları sağlandığında,
ortopedinin en başarılı cerrahi girişimlerinde biri sayılıyor. Sanılanın
aksine 20 yıl ve üzeri dayanma oranı yüzde 90’a ulaşıyor. Gerekli hazırlık
ve önlemlerle komplikasyon oranı son derece düşük seyrediyor. Bu cerrahi
girişim sonrası uygulanacak rehabilitasyon, hastanın eski sağlığına ve
bağımsızlığına kavuşması için önem taşıyor. Hastalar 1,5-3 ay içinde
ameliyat öncesindeki yaşam kalitesine ve hareket imkanına kavuşuyor.
Hastalar kendi kanıyla tedavi oluyor
Tıbbın her alanında giderek yaygınlaşan
biyolojik tedavi yöntemleri, ortopedik rahatsızlıklara da çözüm sunuyor.
Kemik ve eklem hastalıklarında hastaya doğru yöntemle ve doğru miktarda PRP ya da kök hücre uygulanması, tedavinin
başarı şansını arttırıyor. PRP (Platelet Rich Plasma), kan pulcuklarından
zengin kan sıvısı olarak tanımlanıyor. Hastadan alınan kan, özel bir işleme
tabi tutuluyor. PRP içindeki kan pulcukları ile plazma sıvısı, vücudun iyileşmesi
için gerekli faktörleri barındırıyor. Bu faktörlerin sorunlu bölgede
doğrudan iyileşme başlattığını belirten Memorial Ataşehir/Şişli
Hastaneleri Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mahir Mahiroğulları, “Bu
tedaviyle, vücutta bulunan diğer iyileştirici hücrelerin problemli bölgeye
akın etmesi de sağlanıyor. Böylece erken dönemde oluşan zedelenmelerde ya
da kronikleşmiş sorunlarda da iyileşme tetikleniyor” diyor.
Doktorun tecrübeli olması önem taşıyor
Ortopedik sorunların tedavisinde etkili bir
biyolojik tedavi yöntemi olan PRP, sıklıkla dirsek ve aşil tendinitleri,
topuk dikeni, erken dönem tendon ve kas zedelenmeleri ile diz kireçlenmeleri,
kıkırdak ve menisküs hasarlanmaları, omuz tendon sorunları ile cerrahi işlem
sonrası iyileşmeyi arttırıcı olarak kullanılıyor. Ana tedavinin yanında ek
olarak kullanılması ile hastalarda başarılı sonuçlar elde ediliyor. PRP’nin
püf noktası, kullanılacak kan sıvısının plateletten zengin kısmının
seçilmesi ve hastaya en uygun oranda enjekte edilmesi. Bu tedavi, günümüzde birçok merkezde
uygulansa da enjekte edilecek plazmanın aynı zenginlikte standardize
edilememesi ya da uygulama dozunun doğru ayarlanamaması
gibi durumlarla da karşılaşılabiliyor. Prof. Dr. Mahiroğulları,
ortaya çıkan farklılıkların tedavinin başarı şansını etkileyebileceğini
belirterek, şöyle devam ediyor: “Bunun için kan sıvısının içeriği ve
oranının doğru belirlenmesi gerekiyor. Ayrıca PRP’yi hastaya verirken aktive
ederek verilip verilmeyeceği de önem taşıyor.”
Doğru kök hücreyi seçmek gerekiyor
Kullanım alanları kimi zaman aynı olsa da
PRP ve kök hücre, aslında iki farklı tedavi yöntemini ifade ediyor. Kök
hücre, PRP’ye göre daha değişik bir şekilde hazırlanarak uygulanıyor. Üç
şekilde kök hücre elde edildiğini söyleyen Prof. Dr. Mahiroğulları, “Bunlardan ilki genel adı ‘stromal
vasküler fraksiyon’ olan göbek ya da kasık yağlarından elde edilen kök
hücreler. Lokal veya genel anestezi altında alınan bu yağlar, içeriğinde
yoğun olarak kök hücre barındırıyor. Özel işlemler, enzimler ve
filtrelerden geçirilerek içindeki kök hücreler bir araya toplanıyor. Leğen kemiği ya da
bacak kemiklerinin geniş kısımlarından özel enjektörlerle alınan kemik
iliği kaynaklı kök hücrelerle de tedavi planlanabiliyor. Alınan materyaller
yine enzim, filtre gibi işlemlerden geçirilerek
kullanıma hazır hale getiriliyor. Son olarak da kök hücre kültürleriyle
tedavi planlanabiliyor. Alınan kök hücreler, özel laboratuvarlarda steril bir şekilde hücre kültürüyle
çoğaltılıyor ve daha fazla kök hücre elde ediliyor. Yaklaşık üç-dört
hafta sonra da hastaya uygulanıyor” diyor.
Farklı alanlarda kullanılabiliyor
Kök hücre tedavileri; eklem kıkırdağı
zedelenmeleri, diz kireçlenmeleri, iyileşmesi uzamış tendon sorunları,
kaynamayan kırıklar, avasküler nekrozlar ve kıkırdak yaması uygulamasında
kullanılıyor. Ortopedik cerrah hangi hastaya, hangi kök hücrenin, ne kadar
uygulanacağının kararını vererek işlemi gerçekleştiriyor.
*Memory dergisinden alınmıştır.
4 dakika okuma süresi