Baş ağrısı, sırt ağrısı, omuz ağrısı… Bu listeyi uzatmak mümkün. Varlığı, kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ağrı sorunu kimi zaman ağrı kesici ilaçlarla, kimi zaman da masaj ve benzeri yöntemlerle giderilmeye çalışılıyor. Ancak bazı ağrılar var ki ne yapılırsa yapılsın engellemek mümkün olmuyor. Altı aydan uzun süren ve bu nedenle kronikleşen ağrılar, kişinin sağlık durumunu ve yaşam kalitesini bozuyor. Her gün olabileceği gibi haftada birkaç kez de ortaya çıkan bu tür ağrıların temelinde fibromiyalji, migren gibi hastalıkların bulunduğunu belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Banu Taşcı Fresko, şu bilgileri veriyor: “Bu iki hastalıkta kronik ağrılara rastlanabiliyor. Migren, doğası gereği ergenlikte başlayıp yaşla beraber şiddetlenebilen ve ömür boyu süren bir ağrıya yol açıyor. Fibromiyalji de aynı şekilde… Genetik yapısı uygun olan kişilerde, dış faktörlerin de rolüyle pek çok etken ağrıya neden olabiliyor. Hem migren hem de fibromiyaljide sıklıkla görülen bir durum ‘merkezi duyarlılaşma’. Bu durumda, 1 birim hissedilmesi gereken ağrı 10 birim hissedilebiliyor ve ciltte batma, düşme, çarpma sonucuoluşan basit ve geçici ağrılar daha çok, daha uzun süre hissediliyor. Dolayısıyla en küçük uyaranlar dahil her şey ağrıya sebep oluyor.
Bir başka sorun ise enflamasyonu yani vücuttaki yangıyı arttıran, bağışıklık sistemini daha fazla çalıştıran her şeyin ağrıya neden olup mevcut ağrının da kronikleşmesineyol açması…”
Cinsiyet, ağrı oluşumunda etkili
Kronik ağrılar kadınlarda çok daha sık görülüyor. Örnek vermek gerekirse, migrene kadınlarda beşte bir, erkeklerde ise 10’da bir oranında rastlanıyor. Fibromiyalji söz konusu olduğunda ise oran kadınlar aleyhine daha da yükseliyor. Yaklaşık 10 fibromiyalji hastasının sekizini kadınlar oluşturuyor. Zaten bu rahatsızlık “süper kadın hastalığı” olarak da biliniyor. Risk faktörleri, her iki hastalık açısından da birbirine benziyor. Ayrıca migren ve fibromiyalji birbirlerini tetikleyebiliyor. Bunun dışında bağışıklık sistemini etkileyen pek çok süreç, migren ve fibromiyaljiyi arttırabiliyor. Stres, uzun süre ve uygunsuz koşullarda çalışmak, duruş bozuklukları da etkili olabiliyor. Dr. Taşcı Fresko, bağırsak problemleri ve tüketilen besinlerin her iki hastalık üzerinde etkisi bulunduğunu söyleyerek, “Özellikle gluten ve gluten içeren yiyeceklerin hem migren hem fibromiyalji ağrılarını belirli olarak arttırdığı biliniyor” diyor.
Karbonhidratlar enflamasyonu arttırıyor
Fibromiyalji hastalarının gluten tüketimini kesmesi ağrıyla mücadelede önem taşıyor. Bu noktada çölyak hastaları dışında kalan kişilerin de glutensiz beslenmeye yönelmesi öneriliyor. Özellikle bağırsak yakınmaları ile birlikte kronik kas ve vücut ağrısı olan hastaların bir gastroenteroloji uzmanının çölyak hastalığı için değerlendirmesi sonrasında bu yöntemin denenmesini öneren Dr. Taşcı Fresko, şu bilgileri veriyor: “Hastalar glutensiz beslenmeden çok fayda görüyor. Enflamatuar bir besin olan gluten, vücutta enflamasyonu arttırıyor ve bağışıklık sistemini etkiliyor. Normalde sindirilen besinlerin bağırsağın içerisinde durup, ardından atılabilmesi gerekiyor. Fakat gluten, artmış bağırsak geçirgenliğine neden olarak bağırsağın içerisindeki besinlerin vücuda geçmesine neden olarak bağışıklık sistemini etkiliyor. Yenilen içilen, gluten de dahil olmak üzere bütün peptitler, aminoasitler kana karışarak bağışıklık yanıtında artışa neden oluyor. Bunun yanı sıra gluten içeren besinler genellikle rafine karbonhidrat veya karbonhidrat içerdiği için insülin direncine yol açarak, enflamasyonu arttırıyor.” Gluten proteini içeren tahıllar ve diğer tüm tahıllarda bulunan lektin ile prolamin isimli proteinler, doğrudan doğumsal bağışıklık sistemini uyararak enflamasyona sebebiyet verebiliyor. Bunun dışında, kişide gluten veya buğdaya karşı alerji de olabiliyor. Söz konusu hasta grubunda hem fibromiyalji hem de migren ağrıları daha fazla görülebiliyor. Artmış bağırsak geçirgenliği nedeniyle vücuda geçen proteinlerin entoleransa ve enflamasyona yol açtığını söyleyen Dr. Taşcı Fresko, gluten içeren gıdalarla beslenmenin bu durumu kronikleştirebildiğini belirtiyor.
Farklı hastalıklar rol oynayabiliyor
Kronik ağrıların temelinde, beslenme düzeni kadar çocukluk çağı travmaları da önemli rol oynuyor. Migren ve fibromyailjisi olan hastaların geçmişinde, onları etkileyen bir travma varsa psikolojik ya da psikiyatrik destek alınması önem taşıyor. Beslenmesinden gluteni çıkaran, geçirilmiş travmalar, depresyon ve anksiyete için yardım alan kişilerin bunlara ek olarak hayatına mutlaka egzersizi de katması gerekiyor. Hareket etmek, yürüyüş ve yoga yapmak öneriliyor. Yoga hem kronik ağrılara iyi geliyor, hem bozulmuş stres yanıtını düzelterek enflamasyonu azaltıyor, hem de kişinin kendisiyle barışık olmasını sağlayarak uzun vadede çok yararlı oluyor. Öte yandan her iki hastalık açısından düzenli ve kaliteli uyku da büyük önem taşıyor. Uyku rutini düzelmedikçe ne migrenin ne de fibromiyaljinin kontrol altına alınamadığını belirten Dr. Taşcı Fresko, tüm bu yöntemlerin yanı sıra kişinin, takibini yapan doktorun verdiği ilaçları da düzenli kullanması gerektiğinin altını çiziyor: “Kronik ağrıdan muzdarip olmasına rağmen henüz uzmana başvurmamış kişilerin öncelikle bir doktora muayane olması, eş zamanlı olarak da bu yöntemlerin denenmesini öneriyor. Bu gruptaki hastaların yüzde 99’unda ortalama altı ay içinde olumlu etkiler görülebiliyor. Ancak bu süreyi beklemek, sonuç almak için sabırlı olmak gerekiyor.” Alınan tüm tedbirlere, uygulanan yöntemlere rağmen iyileşemeyen hastalar da olabiliyor. Bu tür durumlarda bir nöroloji ya da algoloji uzmanına başvurmak gerekebiliyor. Ayrıca ağrıların sebebini kimi zaman vitamin eksikliği, altta yatan bir alerji ya da erken evre Parkinson hastalığı veya romatizmal hastalıklar da oluşturabiliyor.
Glutensiz beslenme paketli ürün yemek değil!
Kronik ağrılarla mücadelede glutensiz beslenme büyük önem taşıyor. Ancak toplumda bu tür beslenmenin zor olduğu şeklinde bir algı var. Dr. Banu Taşcı Fresko, gluten hassasiyeti olan kişilerin bu beslenme biçimiyle elde ettiği iyilik halinin çok belirgin olduğunu, dolayısıyla bir daha gluten tüketmemeyi tercih ettiklerine dikkat çekiyor: “Glutensiz beslenme denilince, toplumda piyasada satılan hazır ürünlerin kullanılabileceği yönünde bir düşünce ortaya çıkıyor. Oysa benim de dahil olduğum birçok kişi buna karşı çıkıyor. Çünkü paketli glutensiz besinler total olarak karbonhidrat ve nişastadan oluşuyor. En önemlisi de işlenmiş ürünler oluyor. Bu tür rafine karbonhidratlar hem insülin direnci hem de diğer pek çok mekanizma üzerinden enflamasyona yol açıyor. Tansiyon ve kan şekerini olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla mümkün olduğunca tahıl tüketimini en aza indirerek, beslenme düzeninde meyve, sebze, deniz ürünleri ile et ve et ürünlerine yönelmek gerekiyor.”
* Formsante dergisinden alınmıştır.