Kanserde görüntüleme yöntemleri

Kanser tedavisi, her hastaya özel olarak planlanan ve tıpkı bir senaryodaki gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini kapsayan süreçten oluşuyor. Bu dönemin baş aktörü konumundaki görüntüleme
yöntemleri ise kanser kuşkusunun araştırılması, hastalığın hangi aşamada
olduğunun belirlenmesi ve uygulanan tedaviye alınan yanıtın değerlendirilmesinde
kilit rol oynuyor. “Kanserde görüntüleme, muayenenin vazgeçilmez bir parçası” diyen Memorial
Sağlık Grubu Medstar Antalya Hastanesi Nükleer Tıp Bölümü Başkanı Prof.
Dr. Akın Yıldız, şöyle devam ediyor: “Kanser, köken aldığı hücre ve organa
göre farklı davranış biçimleri gösterebiliyor. Bu nedenle hastalığın
başlangıç durumunun doğru anlaşılmaması, bundan sonraki seyri ve tedavi
planını da netleştiremiyor. Başlangıç tedavisi cerrahi mi, yoksa ilaç veya
ışın tedavisi mi? Ya da bunların birlikte veya ardışık olarak uygulanması mı
uygun? Hangi tedavi hasta için yararlı değil? Tüm bu sorulara görüntüleme
eşliğinde yanıt aranıyor. Görüntüleme, tedavi planının beyni ve her yanıt
aslında ondan alınıyor.”

Tedavi planını belirliyor
Birtakım tetkikler sonucu kanser tanısı
alan bir hastanın ameliyat olup olamayacağına yapılan görüntülemeyle karar
veriliyor. Eğer tümör çevre dokulara veya damarlara yayılmış, uzak
organlara sıçramışsa ameliyat ilk tercih olmuyor. Çünkü ameliyat bu
durumdaki bir hastanın yaşam süresine katkı sağlamıyor. Ancak bazen yakın ya
da uzak organa yayılmış kanserlerde hastayı rahatlatmak için ameliyat
yapılabiliyor. Örneğin; tıkanıklık oluşmuş bir bağırsak kanserinde bunu
ortadan kaldırmak amacıyla cerrahi uygulanabiliyor. Bölgesel girişimsel
radyolojik tedavinin ya da ışın tedavisinin uygun ve gerekli olup olmadığına,
tedavide hangi kanserli dokuya ne dozda ışın verileceği gibi tüm kararlar
görüntülemeyle veriliyor.

Bir gün sonra değerlendirme mümkün
Kanserde değişen tedavi yöntemleri,
alınan yanıtı değerlendirme yöntemlerini de önemli ölçüde etkiliyor.
Prof. Dr. Yıldız, uygulanan tedaviye bağlı olarak değişmekle birlikte,
birkaç günden üç aya kadar değişen süreler içinde bu değerlendirmenin
yapılabildiğini belirtiyor. Yeni teknolojiler, yöntemler ve yanıt zamanı da
değerlendirmeye bağlı olarak değişiyor. Görüntülemede en çok akıllı
ilaçların tedaviye etkisi ölçülüyor. Peki, akıllı ilaç olarak
adlandırılan ve kanserli hücreyi hedef alan uygulamalar, gerçekte ne öneme
sahip? Ilaçların ne kadar akıllı olduğu ölçülebiliyor mu? Prof. Dr.
Yıldız, görüntülemenin tedavi değerlendirmesine katkısını şöyle anlatıyor:
“Standart olarak iki veya üç hafta arayla yapılan kemoterapi
tedavilerinde yanıtı görmek için iki hafta beklemek gerekiyordu. Bu prensip
günümüzde büyük oranda değişim gösteriyor. Özellikle, ağızdan
sürekli verilmek zorunda olan, kürler halinde uygulanmayan yeni hormonal,
immünolojik ve moleküler tedavilerde ilaçların kesilmesi, direnç gelişimi
veya hastalığın ilerlemesi gibi olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Bu nedenle
yanıt, tedaviden bir gün sonra bile görüntüleme ile değerlendirilebiliyor.”

Pet-ct, üstün görüntüleme özelliklerine sahip!
Akıllı ilaç kombinasyonu ile yapılan
tedavilerde PET-CT’nin görüntüleme ve yanıt değerlendirme özelliği,
geliştirilen yeni moleküller ve yazılım teknolojilerine göre önemli bir
üstünlüğe sahip. PET-CT, tüm vücudu inceleyerek hangi metastaz odağının,
ne oranda yanıt verdiğini ortaya koyabilmek adına önem taşıyor. Görüntüleme yöntemlerinin
tedavi yanıtının değerlendirilmesi, moleküler uygulamalar ve ilaç kombinasyonlarının
kullanılması durumunda daha da önem kazandığını vurgulayan Prof. Dr. Yıldız,
“PET-CT’nin gelişmiş tomografi özelliklerinden de yararlanılıyor. Tümör
hücreleri, bulundukları çevreyle etkileşimle, farklı dokularda farklı
biyolojik özellikler gösterebiliyor. Özellikle akıllı ilaçlarla yapılan bir
tedavi söz konusu ise bilgisayarlı tomografi ile yanıt değerlendirme, tek
başına yeterlilik oluşturmuyor. Üstelik PET-CT zaten gelişmiş tomografi
sistemi de içerdiği için bu bilgileri sağlayabiliyor. Erken yanıt
değerlendirme, yeni akıllı ilaçlarda gereksiz ve hatta zararlı olabilecek bir
tedaviyi engelliyor. Hastalığın gidişatını öngörmeye de yardımcı oluyor”
diyor.

Radyasyon dozundan korkmamak gerekiyor
Kanser görüntülemede kullanılan bazı
teknolojilerin, hastaya yarar yerine zarar verdiği düşünülüyor.
Toplumdaki bu algının ve oluşan temel korkunun radyasyonun zararlarından
kaynaklandığını belirten Prof. Dr. Yıldız, teknolojinin doğru kullanımının önemine
dikkat çekiyor: “Tıpta kullanılan tanı amaçlı radyasyon, oldukça düşük
düzeyde ve dozla ilişkisi olmayan, tahmin edilemeyen etkileri söz konusu.
Yani zararlı etkilerini öngörmek mümkün değil. En korkulan etki,
radyasyonun kansere yol açacağı düşüncesi. Bu korkuyla ilgili en
anlaşılır yaklaşım, radyasyon riskinin gündelik yaşamdaki diğer risklerle
karşılaştırılması. Örneğin; risk hesabı yapıldığında tıbbi radyasyona
maruz kalmanın yaşam süresini altı gün kısalttığı öngörülüyor. Oysa
düzenli olarak günde bir paket sigara kullanımı ya da kilolu olmak altı,
düzenli alkol tüketimi ise yaşam süresini bir yıl kısaltabiliyor.”

İdeal görüntüleme tekniği var mı?
Görüntüleme yöntemleri denilince akla
gelen soruların başında bu geliyor. “İdeal bir yöntem yok. Her
yöntemin avantajları ve dezavantajları var” diyen Prof. Dr. Akın Yıldız,
şöyle devam ediyor: “Hangi durumda, öncelikle hangi tetkikin yapılacağına
bilimsel kanıtlar ışığında karar veriliyor. Ayrıca tetkike kolay ulaşılması,
yöntemin hassasiyeti ve fayda-zarar dengesi de önem taşıyor. Hastaya ve
hastalığın aşamasına göre hangi tetkikin yapılması gerektiği ise çok
değişken ve hepsi belli bir önem sırasına göre uygulanıyor. Buna göre;
ultrason, radyasyon içermeyen ve kolay ulaşılabilen bir yöntem. Ancak
vücudumuzun bazı bölgelerini değerlendirmede yetersiz kalıyor. Ayrıca
değerlendiren kişiye çok bağımlı oluyor. Bununla birlikte radyasyon içerse
bile bazı teknikler tarama amaçlı kullanılabiliyor. Çünkü bu yöntemlerin
hastalığı erken yakalayarak yaşam süresine katkıda bulundukları bilimsel
olarak gösterilmiş durumda. Örneğin; meme kanser taramasında kullanılan
mamogra  ve akciğer kanser taramasında
uygulanan düşük doz göğüs tomogra si gibi… Ancak MR ve PET-CT için
rutin kullanım söz konusu değil. Bu nedenle
tetkiklere, en az zarar verme olasılığı olan en yararlı yöntemden başlanması
gerekiyor. Radyasyondan daha az bilinen bir konu da tomogra  ve MR tetkiklerinde kullanılan kontrast
maddeler. Bunlar alerji yapabildiği gibi böbrek fonksiyonlarını da olumsuz
etkileyebiliyor.”

*Memory dergisinden alınmıştır.

Başa dön tuşu