Yazı: Damla Selin Tomru
Dr. Omanand Guruji, henüz dört yaşındayken yoga ile tanıştı. Sekiz yaşında ise ustası Gurudev Mahamandleshwar Swamiji Paramanandgiriji ile buluştu. Ustası, Dr. Omanand’a yaşam amacının yogayı insanlarla buluşturmak olduğunu söyledi ve ona bu alandaki derin bilgisini aktardı. Dr. Omanand, ustasından öğrendiği kadim yoga bilgilerini şimdi Paramanand adlı aşramda 72 ülkeden gelen öğrencileriyle paylaşıyor. Altı dil bilen Dr. Omanand Guruji’nin 29 kitabı var ve bugüne kadar eğitim vermek için 59 ülkeye gitmiş. Amerika’daki Hindu Üniversitesi’nin de bir dönem başkanlığını yapan Guruji ile yogayı konuştuk.
Bize biraz kendinizden ve içsel yolculuğunuzdan söz eder misiniz?
Çocukluğum güçlü bağları olan 29 kişilik bir ailede geçti. Çocukluğumda jimnastik, yoga, yüzme ve güreşle ilgileniyordum. Bunun sebebi, evimizin karşısındaki yoga ve spor okuluydu. Okul müdürü babamın arkadaşıydı ve bu sayede oraya kaydım yapıldı. Okuldan arta kalan tüm zamanımı orada geçirirdim; eskrim, atıcılık, yüzme, çamur güreşi ve yogayı orada öğrendim. Ardından da suda meditasyon yapmayı… Çok güzel bir dere vardı. Orada meditasyon yapıyordum. Zamanla derinleşmeye, etrafımızdaki tarihi yerlerde meditasyon yapmaya başladım; oralarda transa geçiş çok daha hızlı oluyordu. Benim yaşımdakiler oyunlar oynarken, ben buralara gelip saatlerce meditasyon yapıyordum. Okulum bittiğinde ağabeylerimin yanında çalışmak durumunda kaldım ancak içimde hep yoga ve spor vardı. Ardından yogik bilim ile ilgilenmeye başladım. Sekiz yaşındayken ustam Swamiji ile tanıştım. Bir gün bana önceki yaşamımda yogi olduğumu ve bu yaşamımda da olacağımı söyledi. Bildiğim kadarıyla dünyadaki son yaşamımdayım. Bu yolculuk adeta büyüleyici. Yeter ki aslı görebilelim. Sana bir soru soracağım eğer elimde bir çanta varsa ve bu çanta düşüyorsa, düşmesinin sebebi ben miyim yoksa çekim kuvveti mi?
İkiniz de…
Ben bu çantayı sonsuza kadar taşıyamam yani belli bir noktada çantanın gitmesi gerekiyor. Bu benimle ilgili değil, yer çekimi ile ilgili. Bu hayatımızın her alanında böyle ve eğer bizler bunu anlarsak, çanta gittiğinde üzülmeyiz. Bu doğanın, evrenin, yüksek bilincin kanunu. Bunu anladığımızda acı ya da mutluluğun olmadığını, bunun bizimle ilgili olmadığını anlıyoruz. Ben öğrencilerime ve buluştuğum kişilere bunu anlatmaya çalışıyorum. Egonuz varsa yükleriniz ve bağlarınız vardır. Onu bırakınca bahtiyar olursunuz, yani bağımsız mutluluğu deneyimlersiniz.
Aşramınızda öğrencilerinize nasıl bir eğitim veriyorsunuz?
Paramanand Yoga’da biz çok şanslıyız. Çünkü ustam kendine özgü yogik bilgilere sahip. Beni de bu bilgileri yayma göreviyle kutsadı. Şimdiye kadar farklı ülkelerden yüzlerce öğrencimiz oldu. Yoga alanında doktora yapan öğrencilerimiz bile var. Aşramımızda yaşam standartları olarak hayli basit imkanların olduğu ancak zengin ve derin bilgilerle buluştukları bir deneyim yaşıyorlar. 10 bin yıllık geleneksel yogayı deneyimliyorlar. Gerçek yoga öğretmeni, geleneksel yoga bilgisine sahiptir. Biz hem içsel hem de dışsal yoga bilgilerini öğrencilerimize anlatıyoruz. Bu kadim bilgileri modern araştırmalarla da destekliyoruz. Bu konuda bir şey söylemek istiyorum. Uçağa bindiğinizde pilotu tanımazsınız, ehliyetini sorgulamazsınız ama ulaşmanız gereken yere ulaşırsınız. Öğrenci de öğretmenini sorgulamadan, ona güvenmeli, onu izlemelidir.
Geleneksel yoganın öneminden söz ettiniz. Ancak her gün yeni bir yoga türü çıkıyor. Biz kendimiz için doğru yoga türünü nasıl bulabiliriz?
Kadim dönemlerde dört ana yoga çeşidi vardı: Karma yoga, bhakti yoga, jnana yoga ve raja yoga. Bu yoga türleri, dört temel insan karakterinden yola çıkılarak oluşturulmuştur. İlk gruptaki insanlara iş insanı diyoruz. Sürekli işleriyle ilgilenirler. Mabetler ya da inanç konusuyla pek ilgilenmezler. Bu kişilere uygun olan karma yogadır. Çünkü karma, aksiyon demektir. Böylece hareket odaklı yoga ile kişi yüksek benliği ile buluşur. İkinci grup çok duygusaldır. Zihni çoğu zaman kalbindedir. Onlar için bhakti yoga uygundur. Bhakti adanmışlık demektir. Kalbi duygusal ve hassas olanlar yüksek bilince daha kolay ulaşırlar ve yogik bilimi daha rahat anlarlar. Üçüncü grup zihin odaklıdır. Her şeyi anlamaya çalışır, sürekli sorular sorarlar. IQ seviyeleri yüksektir. Onlar için de jnana yoga uygundur. Bu yogada belli bir seviyeye gelindiğinde bütün sorular cevaplanır ve başka soru kalmaz. O noktada yüksek bilince ulaşılır. Dördüncü grup, eski dönemlerdeki krallar gibidir. Krallar sabahları mabetlere gidip bhakti yoga yapardı, sarayda farklı konuları tartışır, sorulara cevaplar arardı. Ardından savaşırlardı, bazen de duygusal entellektüel konularla ilgilenirlerdi. Bu gruptaki kişiler her alanda faal olarak bulunurlar. Raja kral demektir ve raja yoga bu gruptaki kişiler için idealdir.
Yoga artık bir sektöre, bir iş alanına dönüştü. Farklı türlerin ortaya çıkması ise bir tür pazarlama stratejisi. Zihnin ötesine geçerken iş yapmak mümkün olabilir mi?
Eğer yoga yaşam ise yaşamın ederi olabilir mi? Yaşam paha biçilemezdir. Şu anki yoga konsepti ne yazık ki yoganın aslını yansıtamıyor. Pek çok insan yogayı bir iş olarak görüyor, bu şekilde öğrenip, tamamen fiziksel alanına eğiliyorlar. Oysa yoganın iki temel bölümü vardır. Biri görünen diğeri görünmeyen yanıdır. Yogayı iş olarak görenler, görünen kısmı alıp pazarlıyor. Gözle görülmeyen kısmı ise çok az sayıda kişi biliyor. Gerçek yoga bedenle değil, zihinle çalışan yogadır. Yoga, zihni dengeler, beden de zihni izler. Eğer zihin dengesizse beden de dengesiz kalmak zorundadır. Asana kocaman bir ağaçtaki bir küçük yapraktır. Bedenle başlansa da zamanla yoganın özüne inmek, özle buluşmak gerekir. Şunu da belirtmeliyim ki ilk adım her zaman önemlidir ve yogayı bir iş alanı olarak gören kişiler tarafından yapılsa bile insanların farkındalık yolculuklarındaki ilk adımı atmalarını sağlıyor.
Günde 24 dakika meditasyon
Kadim yogayı öğreten kişileri nasıl bulabiliriz?
Hindistan’da bile otantik yogayı öğreten, içsel yoga bilgisine sahip az sayıda kişi var. Ben bu bilgileri gurumdan öğrendim. Kadim yoga sayesinde kişi kendi gücünü fark eder ve bireysel bilinç, yüksek bilincin okyanusuyla buluşur. Zihin oradadır ancak sizi ele geçirmez. Siz üçüncü gözünüzle zihni ele geçirirsiniz ve bunun için illa asana gerekmez.
Bugünlerde hepimiz iki farklı dünya ile karşı karşıyayız. Bir yanımız ruhumuzla buluşmak isterken, diğer yanımız da dünyevi olarak var olmak zorunda olduğunu biliyor. Dünyaya bakıldığında da büyük değişimler yaşanıyor. Sanki zaman hızlandı. Bunun sebebi ne?
Çok güzel bir deyiş vardır: “Eğer bir şey aşırılaşırsa, tersi ortaya çıkar”. Bu, süper zengin insanların yırtık kot giymesine benziyor. Yırtık kotu aşırı fakirler giyer. Etrafımızda aşırılıklar olmaya başladığında sorular sormaya ve spiritüel alana adım atmaya başlarız. Bu durum bir insanın yaşayabileceği en büyük lükstür. Hayatın lüksü spiritüalitedir. Bizler lüks ve spiritüalite kavramlarının zıt olduğunu düşünüyoruz. Oysa dünyada dualite vardır, spiritüalite de ise birlik. Kişi spiritüaliteyle ilgilenince dünyanın fani ve boş olduğunu anlar. Dünyadaki hiçbir lüksün ona sunamayacağı derinliği yaşar. Kişinin etrafındaki stres düzeyi spiritüel açılımlara vesile olur.
“Meditasyon en iyi dermandır” diyorsunuz. Peki meditasyon nasıl yapılır?
Kişilerin meditasyondan önce egzersiz yapmaları lazım, böylece beden ve zihin uyanır. Ardından rahat bir yerde oturulmalı ki beden rahatsız olmasın. Sonra gözler kapalı bir şekilde beden fark edilmeli ve nefese odaklanılmalı. O zaman düşünceler azalır. Düşünce olmayan an, meditasyon anıdır. Düşünce varsa meditasyon yoktur, düşüncesizlik meditasyondur. Bu sıradaki tüm deneyim müdahale edilmeden izlenmelidir.
Son zamanlarda dünyada spiritüalite trend gibi algılanıyor, meditasyon yapılırken fotoğraf çekilip sosyal medyada paylaşılıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Tüm toplumun Buda-Muhammed-İsa olduğu bir toplum olamaz zaten. Bireyler bu yollarda yalnız olacak. Toplumun takip ettiği spiritüel yol derin olmak zorunda değil. Toplumlar koyun gibidir öndekini izler. Spiritüalite ise bireysel ve içsel bir yolculuktur. Dışarıyla bir bağlantı olmaz. Dolayısıyla sen kendi seçtiğin elçinin izinde, onun yolunda ilerlemelisin. Toplumun bu şekilde olsa bile bunlarla ilgilenmesi iyi bir şey. Aslolan bireyin kendi içindeki ışığı bulabilmesi.
Yaptığınız konuşmalarda nilüfer çiçeğini (lotus) örnek veriyorsunuz. Etrafındaki çamura rağmen, bir parça bile kirlenmeden tüm ışıltısıyla nasıl var olduğunu söylüyorsunuz. Bizlerin de etrafımızdaki koşullar ne olursa olsun içimizden gelen ışıkla parlayabileceğimizi ve ışık olabileceğimizi söylüyorsunuz. Kişi kendi içindeki ışığı nasıl bulabilir?
Eğer dünyada kendinizi yarım ya da rahatsız hissediyorsanız, sorularınız varsa içinizdeki ışıkla buluşmaya başlamışsınızdır. İç ışığıyla buluşmayan kişiler acı çekerler, çaresiz hissederler ve ölürler çünkü çözüm bulamazlar. Ancak bu dünya ile olan bağının ve bağımlılığının azaldığını hissedenler sorular aracılığıyla bilgeliğe yürürler. Böylece içimizdeki bilgeyi uyandırmaya başlarız ve spiritüaliteyi deneyimleriz.
Son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Türkiye’de sancılı bir süreçten geçiyorsunuz. Ortadoğu’dan baskılanıyorsunuz, farklı politik anlayışlar var, inanç savaşları veriyorsunuz. Dolayısıyla huzuru deneyimlemeye ihtiyacınız var. Bunu da ancak spiritüalite ile kendi içinizdeki ışığa dönerek yapabilirsiniz. Günde en az 24 dakika meditasyon yapmanızı öneririm. O zaman çok daha üretken ve neşeli olursunuz.
* Pozitif dergisinden alınmıştır.