Korkmayın, farkında olun

Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal

Gerek ülkemizde gerekse dünyada kadınlarda en sık görülen rahatsızlıklardan biri olan meme kanseri, tedavi edilebilir bir hastalık. Ancak bunun için toplumdaki farkındalığın artması, düzenli kontrol ve kişinin kendi kendini muayene etme alışkanlığı edinmesi önem taşıyor. Bu sayede erken tanı alan hastalar, tedavi olarak sağlığına kavuşabiliyor. Hastalık, süt bezlerinden ya da sütü meme başına taşıyan kanalları döşeyen hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla oluşuyor. Her yaş grubundan kadında ortaya çıkabilen meme kanserinde, hastaların en sık memede fark edilen kitle şikayetiyle hekime başvurduğuna dikkat çeken Koç Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Fatih Selçukbiricik, “Ancak meme kitlelerinin çoğunluğu iyi huylu meme hastalıklarından kaynaklanıyor. Meme kanserinden kaynaklanan kitleler genellikle sert, tek taraflı ve ağrısız oluyor. Hastalık fark edildiğinde, kitlenin boyu yaklaşık 2 cm çapında saptanıyor. Kitlelerin yüzde 50’si üst dış, yüzde 10’u üst iç, yüzde 10’u alt iç, yüzde 10’u alt dış taraftan, kalan yüzde 20’si de merkezden kaynaklanıyor” diyor.

HER KİTLE KANSER DEĞİL!
Meme kanseriyle ilişkili bulgular genellikle, memede kitle ve ağrı, ciltte değişiklik, ülserleşme, kızarıklık, meme başında değişiklik, kanama veya akıntı, pullanma ve egzama benzeri lezyonlar, lenf bezlerinin tutulumuna bağlı değişiklikler, koltuk altında kitle ve kolda ödem şeklinde kendini gösteriyor.

FARKLI TEDAVİ YÖNTEMLERİ  KULLANILIYOR
Doç. Dr. Fatih Selçukbiricik
Dört evreye ayrılan meme kanserinin her aşaması farklı tedavi yaklaşımları gerektiriyor. Doç. Dr. Selçukbiricik, tedavide cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve hormonoterapi uygulandığını ancak esas tedavinin eğer tümör çıkarılabilecekse cerrahi olduğunu belirterek, “Cerrahi sırasında ya meme bütün olarak alınıyor ya da meme koruyucu cerrahiyle çıkarılıyor. Bu iki durumun klinik olarak veya hasta tercihine göre kararlaştırılması gerekiyor. Çünkü hastanın ne istediği de önem kazanıyor. Ameliyat sonrasında yapılan tedaviye ise adjuvan tedavi deniliyor. Radyoterapi, meme kanserli hastada tümör cerrahi olarak çıkarıldıktan sonra tek başına veya kemoterapiyle birlikte yapılıyor. Radyoterapi sadece hastalıktan etkilenen bölgeye genişçe uygulanıyor. Memenin korunarak alındığı tüm hastalarda, hastalığın bölgesel yinelemesini önlemek ve meme kanserine bağlı yaşam kayıplarını azaltmak için radyoterapi yapılması gerekiyor. Kemoterapi için hastalığın tipi, evresi, koltuk altı lenf durumu, uzak organ metastazının varlığı ya da yokluğu gibi parametreler değerlendiriliyor. Bu durumda, kar-zarar dengesi gözetilerek karar veriliyor. Tedavi sırasında kan değerlerinde düşüklük ve saç dökülmesi gibi yan etkiler ortaya çıkabilse de bunlar gerekli tedbirlerle kısmen kontrol altına alınabiliyor” diyor.

ERKEN TANI HAYAT KURTARIYOR
Op. Dr. Orhan Ağcaoğlu
Meme kanseri tanısı alan kadınların birçoğu, memesini kaybedeceği endişesini yaşıyor. Oysa onkoplastik meme cerrahisi sayesinde, uygulanacak kanser cerrahisine ek olarak meme kozmetiğini de içeren, onkolojik cerrahi ve plastik cerrahi prensipleri uygulanabiliyor. Meme kanseri ameliyatlarında memenin ve tümörün büyüklüğünün birbirine olan oranları ile tümörün memedeki yerleşiminin önemli olduğuna dikkat çeken Koç Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Orhan Ağcaoğlu, “Büyük memeli kadınlarda gelişen meme kanserlerinde tek ameliyatla aynı anda hem meme kanserini tedavi etmek, hem de her iki memeyi ideal ölçülere küçülterek hastayı tedavi etmek mümkün. Bu yöntemle kanser ameliyatı olan hastalar büyük meme nedeniyle yaşadıkları sorunlardan da kurtuluyor” diyor.

HASTA DOSTU YÖNTEM: RADYOTERAPİ
Dr. Duygu Sezen
Radyoterapi, meme kanseri tedavisinde önemli bir yer tutuyor. Koç Üniversitesi Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Duygu Sezen, uygulanan cerrahi prosedüre, hastalığın klinik ve patolojik özelliklerine göre her hasta için uygulanacak radyasyon dozu ve tedavi günü sayısının farklılık göstermekle birlikte, üç-altı hafta arasında değiştiğini belirtiyor. Hasta herhangi bir ağrı ya da acı hissetmeden, tedavisi ortalama birkaç dakikada tamamlanıyor ve sonrasında günlük yaşama devam edilebiliyor. Radyoterapi sonrası cildin direkt güneş ışınlarından korunması öneriliyor. Tedavi uygulanan bölgeye 30 veya daha yüksek SPF güneş kremi sürülmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Sezen, şu önerilerde bulunuyor: “Radyoterapi alanının ılık su ve nemlendirici sabun ile temizlenmesi, cildin yıkanması ve kurulanması sırasında nazik olunması, keseden kaçınılması gerekiyor. Tedavi alanında sürtünme yaratarak hassasiyeti arttıracak giysiler yerine pamuklu ve rahat iç çamaşırı tercih edilmesi önem taşıyor. Tedavi dönemi ve sonrasındaki birkaç hafta boyunca yorgunluk gözlenebiliyor. Bu sorunlarla baş etmede hafif düzeyde yürüyüşler ve egzersizin yardımı oluyor.

GENETİK TESTLER RİSKİ ORTAYA KOYUYOR
Prof. Dr. Hülya Kayserili
Meme kanserinin ortaya çıkışında genetik faktörler önemli rol oynuyor. Örneğin; 50 yaşından önce meme veya farklı bir kanser tanısı alanlar, aynı anda iki primer tümör birden saptananlar, birinci derece yakınlarında her yaşta yumurtalık kanseri veya periton tümörü tanısı olanlar ya da birden fazla aile üyesinde erken yaşta nadir tümör görülenler kalıtsal olarak risk altında oluyor. Öte yandan erkeklerde de meme kanseri görülüyor ancak genellikle tanıda geç kalınıyor. Oysa birtakım genetik testler yapılarak meme kanseri riski saptanabiliyor, bu sayede hastalıkla mücadele edilebiliyor. Koç Üniversitesi Hastanesi Genetik Bölümü’nden Prof. Dr. Hülya Kayserili, kişinin veya aile yakınlarının tanımlanan kalıtsallık kriterlerine uyması halinde bir tıbbi genetik uzmanına başvurması gerektiğinin altını çizerek, şu bilgileri veriyor: “Tıbbi genetik uzmanı, tüm veriler ışığında, hangi gen veya gen paneli ile çalışmaya başlanacağı konusunda bilgi vererek, yazılı onam ile DNA eldesi için örneklem planlıyor. İdeal olan, ailede kanser tanısı almış kişide genetik testlerin yapılması. Kanser tanılı kişide mutasyon tanımlandıktan sonra, mutasyonu kalıtma riski olan anne, baba, kız veya erkek kardeşler ile çocuklarda daha hızlı, kolay ve güvenilir tanı testi uygulanabiliyor. Ancak aile öyküsü, genetik tanıya ulaşmada tek parametre değil. Ek fizik muayene bulguları da genetik uzmanını özgün bir gende mutasyon taramasına yönlendirebiliyor.”

Test sonucu, tedavi rotasını çiziyor
Kalıtsal meme kanseri için testler; kan örneğinde veya tükürük, bukal sürüntü gibi DNA elde edilebilen farklı doku örneklerinde yapılabiliyor. Test sonuçlarının yorumları ile birlikte hastaya sunulabilir şekilde raporlandırılması, testin içeriğine bağlı olarak iki-sekiz hafta arasında değişebiliyor. Bu testlerin sonucunda hastaların ve diğer aile üyelerinin nasıl izleneceğinin belirleneceğini söyleyen Prof. Dr. Kayserili, “Koruyucu cerrahi ve tedavilerle kanserlerin ortaya çıkması önlenebildiği gibi, kanser tanısı en erken evrede konularak tedavinin etkinliği arttırılabiliyor” diyor. Tüm dünyada her yıl ekim ayında toplumda meme kanseri konusunda farkındalığı artırmak için bir dizi etkinlik düzenleniyor. Korkulan ancak erken tanı alması halinde hastaların sağlığına kavuşabildiği bu hastalıkla mücadelede düzenli kontrol ve tarama yaptırmak ise büyük önem taşıyor. Gerek ülkemizde gerekse dünyada kadınlarda en sık görülen rahatsızlıklardan biri olan meme kanseri, tedavi edilebilir bir hastalık. Ancak bunun için toplumdaki farkındalığın artması, düzenli kontrol ve kişinin kendi kendini muayene etme alışkanlığı edinmesi önem taşıyor. Bu sayede erken tanı alan hastalar, tedavi olarak sağlığına kavuşabiliyor. Hastalık, süt bezlerinden ya da sütü meme başına taşıyan kanalları döşeyen hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla oluşuyor. Her yaş grubundan kadında ortaya çıkabilen meme kanserinde, hastaların en sık memede fark edilen kitle şikayetiyle hekime başvurduğuna dikkat çeken Koç Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Fatih Selçukbiricik, “Ancak meme kitlelerinin çoğunluğu iyi huylu meme hastalıklarından kaynaklanıyor. Meme kanserinden kaynaklanan kitleler genellikle sert, tek taraflı ve ağrısız oluyor. Hastalık fark edildiğinde, kitlenin boyu yaklaşık 2 cm çapında saptanıyor. Kitlelerin yüzde 50’si üst dış, yüzde 10’u üst iç, yüzde 10’u alt iç, yüzde 10’u alt dış taraftan, kalan yüzde 20’si de merkezden kaynaklanıyor” diyor.

* Formsante dergisinden alınmıştır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
Farkında mısınız? TIKLAYIN

Başa dön tuşu