Kalın bağırsak kanseri

Bir insanın yaşam boyu kalın bağırsak
kanseriyle (kolorektal kanserle) karşılaşma ihtimali, erkeklerde yüzde 6,
kadınlarda ise yüzde 5,5 olarak belirtiliyor. Hastalıkla mücadelede, erken tanı
büyük önem taşıyor çünkü kalın bağırsak kanseri, hastaların yüzde 95’inde
polip-adenom-kanser dönüşümüyle gelişiyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Genel
Cerrahi Usmanı Prof. Dr. Rasim Gençosmanoğlu, etkin bir kolonoskopik takip
yapılarak, henüz kansere dönüşmeden, erken evrede hastalığın yakalanarak
ilerlemesinin önlenebileceğini söylüyor: “Hastaların geri kalan yüzde 5’inde
kanser gelişebiliyor, ki bu da tümörün polip olarak değil, doğrudan kanser
şeklinde başlayıp, büyümesi anlamına geliyor. Diğer yandan kalıtsal yolla
geçen ailevi polipozis sendromlarını da kolonoskopi ile tanımak mümkün
olabiliyor.”

Dışkılama farklılıkları önemli
Erken tanı hastalığın tedavisinde önemli.
Çünkü bir kişinin, akşamdan sabaha kolerektal kanseri olması mümkün
değil. Polip-adenom- kanser dönüşümünde her geçişin arasında ortalama
beş yıllık bir süre var. Dolayısıyla etkin bir
kolonoskopik takip yapılırsa, henüz tümör oluşmadan erken aşamalarda bu vakaları
yakalamanın ve tedavi ederek ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu belirten
Prof. Dr. Gençosmanoğlu, “Kalın bağırsak
kanserinin erken tanısında, kişinin dışkılama düzenindeki değişikliklere
dikkat edilmesi gerekiyor. Sağlıklı kişiler, iki-üç günde bir kez ile
günde iki kez arasında dışkılama yapıyor. Kişisel dışkılama
alışkanlığının, dışkının içeriğinin veya çapının değişmesi, içinde kan
veya üzerinde mukus denilen, tükürük benzeri birtakım salgılar görülmesi,
istemdışı kilo kaybı kanserin ön belirtileri olabiliyor. Beslenme faktörleri
de hastalığın oluşumunda önem taşıyor. Karbonhidrattan ve yağdan zengin
yiyeceklerle beslenen toplumlarda (Batı tipi diyet) kalın bağırsak kanseri
gelişme riski artıyor” diyor.

Cerrahi tedavi uygulanıyor
Kalın bağırsak kanserinin tedavisinde,
ilaçların önleyiciliği üzerine net bir bilgi bulunmuyor. Ancak kanser
tanısı alan hastalara, evresine göre birtakım tedavi yöntemleri
uygulanabiliyor. İlk sırayı cerrahi alırken, devamında kemoterapi ve
radyoterapi devreye giriyor. Bazen de ameliyattan önce tümörün
küçültülmesi için kemo- radyoterapi yapıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Gençosmanoğlu, şöyle
devam ediyor: “Ameliyatlar, açık ve kapalı olmak üzere iki şekilde
uygulanıyor. Kapalı ameliyat olarak da adlandırılan
laparoskopik cerrahi, özellikle erken evre kolorektal kanserli hastalarda
sıklıkla uygulanıyor. İleri evre rektum kanserli hastalarda ise kemo-
radyoterapi sonrası laparoskopik cerrahi yapılıyor. Ameliyat sonrası ağrının
az oluşu, hastanede yatış ve gündelik yaşam aktivitelerine dönüş
süresinin kısa olmasıyla daha iyi kozmetik sonuçlar elde edilmesi
laparoskopik cerrahiyi, mümkün olan olgularda açık cerrahiden üstün
kılıyor.”

Sağkalım oranı yükseliyor
20-30 yıl önceki yaklaşımda, kolon
kanserinin uzak organlara yani karaciğere, akciğere metastaz yapması halinde,
hastalığın son evrede (Evre 4) olduğu düşüncesiyle tümöre
cerrahi tedavi uygulanmıyordu. Prof. Dr. Gençosmanoğlu, son yıllarda yapılan
araştırmalar izole solid organ (karaciğer, akciğer, dalak gibi) metastazı olan hastalarda
metastazların cerrahi yöntemle çıkartılmasının beş yıllık sağkalımına
olumlu fayda sağladığına dikkat çekerek, “En fazla yüzde 5 olan Evre 4’teki beş yıllık sağkalım oranı,
metastazların çıkartılması uygun olan hastalarda yüzde 20-40’a çıkabiliyor.
Yine son dönemde sitoredüktif cerrahi ve kısa adı ‘hipek’ olan hipertermik
intraperitoneal kemoterapi, seçilmiş vakalarda hastaların beş yıllık
sağkalım oranını yükseltebiliyor. Ancak beyinde, kemik iliğinde, akciğerde,
karaciğerde ve karında yaygın organ metastazları varsa tümörü çıkartmak ne
yazık ki hastaya fayda sağlamıyor” diyor.

Önlemek mümkün mü?
Polip-adenom-kanser dönüşümü ile kalın
bağırsak kanseri gelişen olgularda, bu dönüşümü önleyebilmek amacıyla
çeşitli çalışmalar yapıldığını belirten Prof. Dr. Rasim Gençosmanoğlu,
şöyle devam ediyor: “Sulindak grubu ilaçların polip gelişimini azalttığını
gösteren çalışmalar var. Ancak herhangi bir ilacı kullanmakla ya da bir
yemeği tüketmekle kolon kanseri olunmayacağına ilişkin kesin bir veri
bulunmuyor. Bu tür sihirli formüller ya da ilaçlar olmasa da sağlıklı
beslenmenin, kolon kanserinden korunmada büyük önem taşıdığı biliniyor.”

*Acıbadem Hayat dergisinden alınmıştır.

Başa dön tuşu