Her gün yeni bir diyetle, yeni bir beslenme akımıyla tanışıyoruz. Hepimiz daha sağlıklı olabilmek için önerilen diyetlere ayak uydurmaya çalışıyoruz. Ve sürekli olarak kafamız karışıyor. Yüksek proteinli mi beslenmeli? Et mi yememeli? İsveç diyeti mi yapmalı? Kanserden korunmak için neleri yemeli? Bu soruların ardı arkası kesilmiyor. Bu işin uzmanı diyetisyenler ise beslenmenin geleceğini araştırırken geçmişi de sorguluyor ve birçok uzman beş yıl sonra tek diyet tipi olarak çiğ beslenmenin önerileceğini savunuyor. Peki nedir bu çiğ beslenme? İsminden de anlayacağınız üzere pişmemiş gıdaları tüketmek üzerine kurulu. Herhangi bir işlemden geçirilmemiş ve pişmemiş gıdaların tüketilmesine dayanıyor. Bu besinler sindirim için gerekli yüksek oranda enzim içeriyor ve bunun vücut için yararlı olduğu düşünülüyor. Çiğ besinler aynı zamanda hala yaşayan besinler olarak kabul ediliyor. Çiğ beslenme, bir beslenme şeklinden çok, aslında bir yaşam felsefesi.
Raw food, ilk insanların ateşi bulmadan önce uyguladıkları beslenme şekli olduğu için, öze dönmek olarak değerlendiriliyor. Ateş bulunduktan sonra beslenme düzenleri de değişmeye başlıyor. Raw food yüzyıllar öncesinin geleneğini yaşatıyor, ataların ayak izlerini takip edip çiğ beslenmeyi öneriyor. Bu, her şeyden önce bir yaşam biçimi aslında. Çiğ olarak beslenmeye başlayanlar, bunu hayatlarının felsefesi haline getirip buna uygun yaşamaya başlıyorlar. Her alternatif beslenme çeşidinin de herkese uygun olmayacağını bu noktada tekrar hatırlatmakta fayda var. Eğer bir rahatsızlığınız varsa bu beslenme biçimini hayatınıza almadan önce mutlaka doktorunuza danışın.
ÇİĞ BESİN NEDİR?
Besinler ya çiğ olarak ya kurutularak ya da 45 derecenin altındaki ısılarda birkaç dakika durarak yeniyor. Ortalama olarak 45-47 derecenin üzerinde sebze, meyve ve diğer besinlerin içindeki yararlı çoğu bakteri, enzim, vitamin öldüğü için bu yöntem izleniyor. Çiğ besin tercih ederken dikkat etmeniz gereken üç detay daha var; pestisit ve GDO içermemeli, organik olmalı ve dondurulmuş olmamalı.
NE YİYİP NE İÇELİM?
Her türlü sebze-meyveyi yiyebilirsiniz. Manav tezgahları, marketlerin sebze ve meyve reyonlarında gördüğünüz her şey konusunda özgürsünüz. Baklagilleri sıcak suda bekletip yiyebilirsiniz. Yağlı tohumlar, kuru yemişler vazgeçilmezler arasında. Tohumları ve kuruyemişleri yemeden önce 6-12 saat suda bekletip enzim hareketleri daha fazla canlı tutabilirsiniz. Her beslenme şeklinin önerdiği gibi su içmek çok önemli. En az iki litre su içmeyi unutmamak gerekiyor. Bir öneri de yemek sırasında ve sonrasında su içmemeniz… İnek sütü, koyun sütü gibi hayvansal sütler pastörize edilerek tüketilmesi gereken ürünler oldukları için bunlardan uzak durmanız gerekiyor. Onların yerine Hindistan cevizi sütü gibi bitkisel sütler kullanabilirsiniz. Süt ürünlerini de aynı nedenle tüketmemeniz gerekiyor. Peynir, tereyağı, yoğurt; onlar da yasaklı listesinde. Bunların yerine veganların göz bebeği olan tofu, yağ olarak da bitkisel yağları tüketebilirsiniz. Alkol ve kafein yasaklılar listesinin en üst sırasında. Çay da ılık ve kafeinsiz olmalı. Un da kullanmamalısınız. Bu nedenle ekmek ve tüm hamur işleriyle aranıza mesafe koymanız gerekiyor. Konu ete geldiğinde üç farklı seçenek var. Hiç et yememek, eti marine ederek çiğ olarak yemek ya da sadece balık yemek. Hiç et yemeyen grup, tüm hayvansal ürünlerden uzak duruyor. Diğer grup, eti bir süre tuz, limon ve zeytinyağından hazırlanan bir karışımın içinde marine edip, o şekilde yiyor. Son grup ise, somon gibi bağlıklar başta olmak üzere yağlı balıkları tercih ediyor.
NEDEN SAĞLIKLI?
Yapılan bir çalışma, beslenmede yüzde 75 ve daha fazla çiğ besin bulundurmanın daha fazla enerji verdiği, uyku kalitesini artırdığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve kilo kaybına yardımcı olduğunu gösteriyor. Ayrıca enzim üretmeye ihtiyaç duymayan vücut daha az yoruluyor ve bu da geç yaşlanmasına yardımcı oluyor. Çiğ beslenme üzerine yapılan bir diğer araştırma da, hafızayı kuvvetlendirdiğini, cildin güzelleşmesine katkı sağladığını ve kısırlık tedavisinde etkili olabileceğini söylüyor.
PROTEİNİ, KALSİYUMU, MİNERALİ NEREDEN ALALIM?
Et yemediniz diye proteinsiz kalmayacağınızdan emin olabilirsiniz. Diyete yeterince vegan protein kaynakları ekleyebilirsiniz. Yapılan çalışmalar beslenmede yüzde 10 protein bulunmasının yeterli olduğunu gösteriyor. Çiğ beslenmede ise; yiyeceğe ısıl işlem uygulanmadığından yapısındaki proteinden daha fazla yararlanmak mümkün. Fındık ve diğer yağlı tohumlar, tahıllar, kuru baklagiller kaliteli bitkisel protein kaynakları olarak sıralanıyor. Kalsiyum kaynağı susam tohumu, bu beslenme biçiminin vazgeçilmezi. Ayrıca badem, brokoli, ıspanak, kırmızı deniz otu, deniz yosunu, buğday çimi ve tohumlar bu diyetin kalsiyum kaynaklarını oluşturuyor. Ispanak, pazı, erik, üzüm suyu, susam tohumu, kaju, brokoli, kabak çekirdeği, kurutulmuş domates ve keten tohumu da demir kaynakları. Diğer bir önemli noktası ise sebze suları. Sebze suları ile daha fazla mineral almak mümkün.
MUTFAĞINIZDA MUTLAKA OLSUN
• Elma, armut, şeftali, ananas, üzüm, avokado, dut, böğürtlen, çilek, yaban mersini, limon
• Mantar (kurutulmuş mantarları zeytinyağında bekleterek taze gibi kullanabilirsiniz)
• Kırmızı lahana, yeşil yapraklı sebzeler, salatalık, biber çeşitleri, kereviz sapı, brokoli
• Buğday çimi
• Nohut, kinoa, bulgur (sıcak suda bekleterek tüketebilirsiniz)
• Ceviz, badem, fındık, kabak çekirdeği (kavrulmamış)
• Badem sütü, susam yağı, keten tohumu, kök zencefil, doğal baharatlar