Eskiden sadece yazın korunmayı yeterli sanırdık. Şimdi kışın bile korunmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Eskiden yalnızca açık havadayken direkt güneş ışınlarından korunmaya çalışırdık, şimdi kapalı ofislerde bile UV kaynaklarının bizi etkilediğini biliyoruz.
Bugünlerde yaz mevsimini yaşamanın sevinci içimizi doldururken, dışarıdan güneş parlak ve sıcak ışınları ile bedenimizi etkiliyor. Neyse ki güneşin yaşlandıran, yıpratan zararlı etkilerini azaltmak için kullandığımız koruyucular var. Ancak güneş koruyucular hakkında bilgilerimiz de yıllar içinde değişti. Bakın neler öğrendik; nelere şaşırdık…
• Koruma faktörü arttıkça daha çok korunduğumuza inanırken, aslında bunun SPF ile doğru orantılı olarak artmadığını gördük. Mesela 50 SPF’li bir güneş koruyucu krem 15 SPF’li bir kreme kıyasla ancak yüzde üç oranında fazladan koruyuculuk sağlıyor.
• ‘Güneş koruyucu kimyasalların’ kadınlık ve erkeklik hormonlarının aktivitesini etkilediğini tespit ettik.
• Söz konusu maddelerin anne sütünden, dolayısıyla plasentadan da geçebildiği görüldü. Bu, doğumsal anormalliklerin de artışı anlamına geliyor.
• Günümüzde şaşırtıcı şekilde yaygın bulunan D vitamini yetmezliğinin, aşırı korunmaya bağlı olduğu düşünülüyor.
Peki ne yapmalı?
Kombine korunma ile güneşin zararlarını azaltırken, güneş koruyucu ürünlerin dezavantajlarını da sınırlayabilirsiniz. Böylece daha etkili ve daha güvenli koruma sağlayabilirsiniz. Temel cilt bakımını DNA onarımını artıran ‘yeni nesil’ ürünlerle yaparsanız, güneşin zararlarına karşı çaresiz kalmayabilirsiniz.
Yeni nesil cilt bakım ürünlerinin içinde bulunan AC-11 adlı bitkisel ekstrenin DNA onarımını destekleyen etkisi, UV filtrasyonu ile birleştiğinde, cilt için koruyuculuk özelliği artıyor. Böylece güneş lekesi oluşumu da azalabiliyor. Ayrıca iyi bir korunma sağlayabilen, daha düşük koruma faktörlü koruyucular sayesinde kimyasal ve hormonal etki de azabiliyor. Sonuç olarak; hem doğru seviyede koruma faktörü kullanmak hem de DNA onarımının desteklenmesi şeklinde gelişen bir yaklaşım, güneşin zararlarını azaltmada daha güvenli bir çözüm. AC-11 içeren yeni nesil cilt bakım ürünü; yalnız çok iyi bir temel cilt bakımı ve etkili bir anti-aging etki değil, aynı zamanda onarıcı etki sağlamak anlamına da geldiğinden, özellikle ‘güzel ama yaşlandıran’ yaz günlerinde düzenli olarak uygulanması yararlı olabilir.• Cilt lekesinden korunmak için yüksek koruma faktörü kullanımına yönelen tüketicilerde, ‘kimyasal koruyucu katkı maddelerinin’ ironik biçimde lekelenme yaptığı anlaşıldı.
• Güneşli ülkemizde, şaşırtıcı bir oranda ve erken yaşlarda yaygın görülen D vitamini yetmezliğinin yaygın osteoporoz vakalarına yol açtığını ve bu vakaların tedaviye daha da dirençli davrandığını gördük.
• Titanyum oksit, çinko oksit gibi hormonları tetiklemeyen ‘fiziksel filtrelerin’ güvenilir olduğunu düşünmeye başladık. Bunların da kullanıcıya ulaşana kadar partiküllerinin birleşerek daha büyük, ama filtre edici özelliğini kaybetmeye başlayan süspansiyonlara dönüştüğü anlaşıldı.
Bunlar ne anlama geliyor?
• Güneş koruyucuları, hormonları etkilemesi nedeniyle ürogenital ve hormonal bozukluklara zemin hazırlayabiliyor. Bu da meme ve endometrium kanseri riskini artırabiliyor. Cilt lekeleri de yapabilen bu koruyucuların içerdiği kimyasallar anne sütüne de geçebiliyor.
• Yüksek koruma faktörü kullananlarda D vitamini yetmezliği ve erken yaşlarda osteoporoz vakaları daha fazla görülebiliyor. D vitamini eksikliği ile bağlantılı olarak da meme ve endometrium kanseri olma ihtimali daha yüksek olabiliyor.