Yazı: Yaprak Çetinkaya/FormSante
Obezite bir salgın gibi yayılıyor ve bunun sorumlusu olarak artık yağlar değil, önce şeker gösteriliyor. Artık yasal bir uyuşturucu olarak tanımlanan şeker sadece kilo artışına neden olmuyor, her organı olumsuz etkiliyor. Oysa şeker adeta bir temel gıda maddesi gibi evlerimizin başköşesinde duruyor. Şekeri sadece bir kavanoz toz şeker ya da abur cubur olarak düşünmeyin. Tadı şekerli olmasa da beyaz undan yapılan her türlü gıda, beyaz pirinç, beyaz makarna ve patates vücuda girdiği anda şekere dönüşerek kan şekerini hızla yükseltiyor. Aşırı meyve tüketimi de aynı olumsuz etkiyi yaratıyor. Şekerin bizi nasıl etkilediğini uzmanlara sorduk. Bu yazıyı okuduktan sonra beslenmenizdeki karbonhidrat türlerini ve şeker miktarlarını gözden geçirmeniz kaçınılmaz olacak.
Yüksek şeker konsantrasyonu bozuyor
“Son zamanlarda şekerin düşmesi, reaktif düşük şeker ve insülin direnci kavramları da bizleri bu konuda çok dikkatli olmaya yöneltti. Yüksek şeker seviyesi dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, hafıza kapasitesi düşüklüğü ve öğrenme güçlüğü yapabiliyor. İleri dönemlerde ise kandaki yüksek şeker oranı ile hücre içi ile dışı arasındaki geçiş bozularak yıpranma hızlanıyor. Bunu önce periferik sinirler, daha sonra beyin izliyor. Beyin damarlarındaki kan hacmi ile içerisindeki maddelerin -ki burada en önemlisi şeker- bir dengede olması isteniyor. Kan şekerinin düşüklüğünde de beyin hızlı tepki gösteriyor. Şeker yüksekliğindeki belirtilerin yanı sıra bayılmalara da yol açabiliyor.”
Op. Dr. E. Onur Kulaksızoğlu/ Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
Gözlerin düşmanı
“Kan şekerinin çok yüksek seyretmesi, vücutta kalp, böbrek ve göz gibi çeşitli organların hasarlanmasına yol açıyor. Diyabet 20-65 yaş arası körlüklerin en önemli sebebi… Bu nedenle dengeli beslenmek ve kan şekeri düzeylerini kontrol ettirmek çok önem taşıyor. Diyabet hastalığı, retina denilen ve görmede son derece önemli olan sinir tabakasındaki hasarlarla giden diyabetik retinopatiye, katarakt oluşumuna, göz tansiyonuna, hatta göz kaslarının felcine yol açarak şaşılıklara neden olabiliyor. Kan şekeriniz düzensiz gittiği ya da diyabet tanınız konduğu anda göz muayenenizi yaptırın.”
Op. Dr. Mine ÖZTÜRK/ Göz Hastalıkları Uzmanı/ Özel TDV 29 Mayıs Hastanesi
Tek şekerli çayın yıllık getirisi çok yüksek
“Ülkemizde şeker tüketim oranı son 10 yılda yüzde 50 oranında yükseldi. Bir küp şeker, 20 kaloriye denk geliyor. Günde tek şekerli beş bardak çay içtiğimizi varsayarsak sadece çay içerek aldığımız kalori 100’ü buluyor. Tek şekerli çaydan aldığımız aylık miktar 3 bin kalori; yıllık getirisi ise 36 bin kalori. Bu şekilde bir yılda vücudumuza tam beş kilo geliyor. Günde beş şeker eksilterek kalori alımına bağlı kilo riskini de ortadan kaldırabiliriz. Karbonhidrat alımının en düşük yüzde 42 olması hastalıkları engelliyor. Seçimi bulgur, tam buğday ekmeği gibi kompleks karbonhidratlardan yana yapmak gerekiyor.”
Pınar Kural Enç/ Uzman Diyetisyen
Diş çürüğünü tetikliyor
“Ağız içinin normal florasında bulunan bakteriler tüm besinleri, özellikle şeker ve nişastayı aside dönüştürüyor. Bu asitler, dişlerin mineral dokusunu çözerek diş çürüğünün başlamasına neden oluyor. Yemekten sonraki 20 dakika plak ve bakteri aktivasyonunun en yoğun olduğu zaman dilimi… Sık sık atıştırmak, diş yüzeyinin asitlerle temas süresini artırdığından çürük riskini de artırıyor. Tüketilen karbonhidratların miktarı ve tüketimden sonraki diş bakımı da önemli bir unsur. Limonata, kola, meyve suyu ve süt gibi meyve veya süt şekeri içeren içecekler de diş çürüğünü tetikliyor. Dişlerin üzerinde ve arasına yapışan her gıdadan kaçınmak gerekiyor. Yemekten sonra şekersiz sakız çiğnemek tükürük salgısını çoğaltıyor. Tükürük, yemek artıklarını temizliyor ve dişlere zarar veren asitleri nötralize edip zararsız hale getiriyor. Fakat diş çürüğüne karşı en etkili silah, her zaman diş fırçası!”
Yeşim Tünal Güzey/ Diş Hekimi
Şekeri ne kadar tüketmeliyiz?
“Şeker kaynağı olarak yediğimiz karbonhidratlar, günlük diyetimizin yüzde 55-60’ını oluşturmalı. Seçim yaparken ‘kompleks karbonhidratlar’ denilen, sindirimi ve emilimi daha yavaş olan sebze, meyve, kuru baklagil, kepekli ekmek gibi yiyecekleri seçmeliyiz. Birçok hastalık için risk faktörü olarak düşünülen şekeri günde en fazla sekiz kesme şeker kadar tüketebiliriz. Bu da üç tatlı kaşığı bal veya elma, portakal, şeftali, armut gibi orta şekerli meyvelerden 300 gram yemeye denk geliyor. Ekmek gibi başka karbonhidrat grubu tüketmediğimiz takdirde toplamda tükettiğimiz karbonhidrat bu miktarları geçmemeli… Kahvaltıda bir tatlı kaşığı saf bal çok iyi bir antioksidan olduğundan tüketilmesini öneriyoruz. Mutlaka şekerli ürün tüketeceksek yemeklerin ardından küçük porsiyonlar olarak tüketmeye özen göstermeliyiz. Öncesinde ve sonrasında yapılan egzersizler yüksek kalorili bu ürünlerin zararlarını azaltmada faydalı olur. Düzenli egzersiz yapmak da insülin gereksiniminizi azaltacaktır.”
Dr. Nafiz Karagözoğlu/ İç Hastalıkları UzmanıŞekerin günlük kalori miktarı yüzde 10’u geçmemeli
“Şekerin değişik tipleri bulunuyor. Süt şekeri laktoz ile meyve, sebze ve balda bulunan meyve şekeri fruktoz doğal şekerler olarak adlandırılıyor. Hazır gıdalarda ise mısır veya şekerpancarı kaynaklı şeker tatlandırıcı olarak kullanılıyor. Doğal şekerler vitamin ve mineral içerirken tatlandırıcılar yalnızca kalori kaynağı oluyor. Günlük alınması gereken karbonhidrat miktarına ilişkin değişik görüşler öne sürülmekle birlikte Dünya Sağlık Örgütü tatlandırıcı şeklindeki şekerlerin günlük kalori miktarının yüzde 10’unu geçmemesini öneriyor. Bir gram şeker 4 kilokalori enerji veriyor. Buna göre günlük 2 bin kilokalori tüketen bir bireyin 50 gramın altında şeker kullanması gerekiyor. Ancak günümüz tüketim rakamları bundan çok daha yüksek… Genetik, sosyal ve kültürel nedenler kişilerde tatlıya düşkünlüğü belirliyor. Şeker, toplam gıdanın fazla tüketimini tetikleyerek vücut ağırlığını artırabiliyor. Şekerin hazır gıdalar içinde özellikle yüksek konsantrasyonda mısır şurubu olarak yer alması durumunda obezite, diyabet
ve kalp hastalığı gelişimi riskinin arttığına işaret eden bilimsel veriler bulunuyor. Ancak şeker tüketimi ile bu hastalıklar arasında net olarak bir neden-sonuç ilişkisinin henüz tanımlanmadığını belirtmek gerekiyor.”
Prof. Dr. Bülent Okan Yıldız/ Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı/ Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Rahatlatırken mutsuzlaştırıyor
“Herkesin yediği zaman kendisini rahatlamış hissettiği bir ya da birkaç yiyeceği vardır ve listenin başını genellikle tatlı çeker. Bunun birinci sebebi kimyasal olarak tatlının serotonin hormonunu yükseltici etkisi, ikincisi de sosyal açıdan kişinin çocukluktan itibaren tatlı yediği zaman rahatlayacağını ve/veya kendisini ödüllendireceğini öğrenmesi… Tatlının hem biyolojik açıdan hem de davranışsal açıdan rahatlatıcı etkisi olduğu kesin fakat tatlının beyinde bağımlılık yaratan etkisi yenmediği zaman mutsuzluk da yaratabiliyor. Bunun yanı sıra kişi genellikle rahatlamak istediği zaman ihtiyacından çok daha fazla tatlı yiyor. Böylece en ufak bir moral bozukluğunda gerektiğinden fazla tatlı yeme, ardından kilo alımı ve pişmanlık geliyor. Bu da tatlının rahatlatıcı etkisini mutsuzluğa dönüştürebiliyor.”
Feyza Bayraktar/ Uzman Psikolog
Kanseri besliyor diyemeyiz
“Şekerin kanseri kötüleştirdiği yönünde bilimsel bir dayanak bulunmuyor. Glikozun enerji kaynağı olması tüm hücreler için geçerli… Ağızdan alınan her türlü gıda glikoza dönüştürülerek kullanılıyor. Karbonhidratlar, protein ve yağ; kanser olsun olmasın, herkes için dengeli alınması gereken besinler. İnsülin direncinin olası kanserojen etkisinden bahsedersek glisemik indeksi düşük beslenme doğru kabul edilebilir. Ancak hastaya “Şeker yemeyin, kanserinizi besler” demek doğru değil. Hastalarımız etkilenip yanlış diyetleri takip edebiliyor.”
Dr. Teoman Yanmaz/ Medikal Onkoloji Uzmanı/ Medical Park Bahçelievler Hastanesi
Kalbi etkiliyor
“Günümüzde modern tıbbın ve teknolojinin sunduğu imkanlarla değişik yaş grubundaki insanlar üzerinde yapılan bilimsel karşılaştırmalarda fazla şeker kullanan grupların kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski, az şeker kullananlara göre anlamlı derecede farklı bulunuyor. Fazla şeker kullanımının ileriki yaşlarda kalp ve damar hastalıklarına ve şeker hastalığına yakalanma riskini artırdığı bilindiğinden az miktarda şeker kullanımını öneriyoruz.”
Op. Dr. Orçun Ünal/ Kalp ve Damar Cerrahi Uzmanı/Yedikule Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Rafine şeker karaciğer yağlanması nedeni
“Vücudumuzun doğal yapısı doğal yollardan alınan şekerden fazlasına yani rafine şekere ihtiyaç duymuyor. Gün içinde alınması gereken şeker miktarını birkaç porsiyon meyve ile almak mümkün… Bunun dışında alınan fazla şeker hızlıca, direkt olarak kana karışıyor ve yağa çevriliyor. Bu yağ vücudun belli organlarında birikiyor. Son zamanlarda da çok fazla görülen karaciğer yağlanmasına sebep oluyor. Karaciğer yağlanması da uzun dönemde sindirim bozukluğuna yol açıyor. Çünkü yağlanma, karaciğerin rahat çalışmasını engelliyor. Çok fazla rafine şeker tüketmek aynı zamanda pankreastan da çok hızla insülin salgılanmasına sebep oluyor. Hızlı insülin salgılanması ise hipoglisemi ve insülin direncine zemin hazırlıyor.”
Prof. Dr. Yıldıran Songür/Gastroenteroloji Uzmanı/ Memorial Şişli Hastanesi
Kolajen dokuyu yıkarak cildi yaşlandırıyor
“Cilt sıkılığını, elastikiyetini sağlayan ve deri hücrelerinin sürekli yenilemesine yardımcı olan kolajen dokunun azalması, yaşlanan deride kırışıklığı artıran en önemli etkenlerden biri… Kolajen sentezi ne kadar önemliyse kolajenin yıkımına neden olan enzimlerin sentezinde meydana gelen artış da yaşlanma sürecinde o kadar önem taşıyor. Kolajenin sentezi sırasında moleküller arasına glikoz moleküllerinin girmesi, bu bozuk yapılı, işlevsiz enzimlerin kolajeni ortadan kaldırmasına neden oluyor. Diyabet hastalarında kontrolsüz seyreden kan şekeri seviyesi kolajende glikolizasyonu artırdığı için, bu hastalarda yaşlanma süreci kontrolsüz ve daha hızlı oluyor. Glikolizasyona uğramış olan kolajen, oksidatif streste artışa yol açan hücre içi sinyal aktivasyonunu uyarıyor. Bu uyarım sonucu ortaya çıkan serbest radikaller ve sitokinler de kolajen yıkımını artırıyor. Bu nedenle şeker ve şekere dönüşen gıdaların alımında kontrollü olmak cilt sağlığı açısından da büyük önem taşıyor.“
Dr. Figen Akın/ Deri Hastalıkları Uzmanı/ Anadolu Sağlık Merkezi